Alman Der Spiegel dergisinin kapağından yine kan damlıyor. Daha evvel de "korkunç dost" ve "özgürlüğünü kaybeden ülke" gibi skandal başlıklarla Türkiye aleyhtarı söylemin öncülüğünü üstlenmişti... Bu defa Horkheimer'in "akıl tutulması" kavramına gönderme yaparak, "hilal tutulması" ifadesine yer vermiş...
Hilal tutulması, her ne kadar başta Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı için atılmış bir başlık olsa da... Hilal tüm İslam alemini işaret ediyor.İslam değerlerini, hayat tarzını, Müslümanların varlığını ve varoluş mücadelesini hedef alıyor.
Mülteci Krizi ile birlikte Avrupa'da ayyuka çıkan "pervasız nefret", aslında Batı'nın kendi geçmişinde geriye düşmesi, kendini zamanın dışına atması anlamlarında... İnsan hakları, hümanizm, evrensel hürriyetler şeklinde Aydınlanma'dan bu yana dünyaya dikte edilen nesnel değerler paradigması çökmüş durumda...
Batı, seküler yarılmayı, dünyeviliği dinin yerine ikame ettiğinden beri aslında Hristiyanlık yok. Haç ise bırakın tutulmayı, çoktan kırılmış durumda. Ama kültürel aidiyet olarak sürdürülüyor. Mesela aslen ateist olan birisi İslamın karşısında Hristiyan amigoluğu yapabiliyor. Ateist bir politikacı, göçmen karşıtı bir sağcı olarak özel günlerde kippasını takıp musevi dualarına katılabiliyor. Din değil, bir tür sosyal aidiyet, sivil toplum beraberliğinin simgesi olarak "Haç", elbette hayatı inşa ederek devri daim ettiren "Hilal"le kıyaslanamaz...
***
Sosyal medyada çokça paylaşılan bir video var. İsviçre'de bir festival kortejinde başı fesli, yüzü köpek/fare gibi tiksinç maskelerle örtülü, ağzında bıçak, göğsünde ve kafasında hilal sembolü taşıyan bir takım palyaço adamlar, ''referandumda "hayır" kampanyası yapıyorlar. Almancayı Felemenkçeyi bırakarak Türkçe baskıyla; "referandumda hayır oyu verin" şeklinde tam sayfa çıkan gazeteler var... Pes!
Böyle göz gezdirdiğinizde, referandum Türkiye'de olmayacakmış da sanki Avrupa'da gerçekleşecekmiş gibi rahatsızlar...
Avrupa medyasının Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurduğu bu tezvirat ve imha dilini Abdülhamit Han döneminden tanıyoruz. Taha Ün'ün Abdülhamit ve Erdoğan dönemlerinde çıkan karikatür ve yayınlarla ilgili, karşılaştırmalı olarak yaptığı çalışmanın adı "100 Yıllık Terane"... Bizde "terane" sözcüğü, içinde usanç, bıkkınlık barındırır. Yani Batı'nın bizi indirgeme maksatlı bu yayınlarından cidden usandık... Gına geldi.
Ama usançla yetinmekle de olmaz. Bu konuda ciddi zihin yormalıyız. Evet çok bariz kötü niyetliler. Bu asırda köpeklere insan parçalatacak kadar pervasız cani bir tavır içindeler. Kendi değerlerini imha edecek, hiçe sayacak kadar gözleri dönmüş vaziyetteler. Hepsine evet. Ama biz bu kadar açık şekilde haklı ve mağdurken bile kendimizi yeterince anlatabiliyor muyuz... Büyük bir zihin sürüklenmesine tabi tutuluyoruz... Şeytanlaştırılıyoruz.
Nitekim Irak ve Saddam üzerinden de benzeri medya algı operasyonları dört koldan dünyayı sarmamış mıydı? Üstelik Saddam Batı'nın her fırsatta tebrik etmekten geri durmadığı, bayağı kullanışlı bir şiddet robotuyken, aniden patronlarının düşmanı haline getirilmişti... Şimdi çok benzeri bir medyatik algı operasyonu, Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı şeklinde adeta bir giysi gibi üzerimize geçirilmek isteniyor...
FETÖ'nün, yurtdışı ayağı bu konuda ellerinden ne gelirse artlarına koymadan çalışıyor. Adeta anti diplomatik lobiler halinde gece gündüz Türkiye karşıtlığı için uğraş veriyorlar. "Hilal Tutulması" fikrinin yerleşmesinde bunun payı büyük. Ama bizim de buna karşı geliştirebildiğimiz medya savunma hatlarımız olmalı. Uluslararası atfılar yapılan haber ajansı ağlarımız, ciddi analizlerle kaba saba politik ezberlerin dışındaki görme biçimlerini tahrik edecek medya ataklarımız olmalı... Sadece kendimizi rahatlatacak sloganlarla yetersiz kalıyoruz. Asrımız bilgi çağı ve bilgi şimdiye değin hiç bu kadar politik bir mevzu olmamıştı...
Bakanımız Fatma Sayan'ın Hollanda'da maruz kaldığı terbiye ve diplomasi dışı tavır karşısında milletçe ayağa kalktık. Bakanımız genç yaşına rağmen, çok şükür o faşist saldırıların altından onurlu ve dik duruşuyla çıktı. Fatma Hanım kibar görünüşün altında kaya gibi bir irade taşır. Onu kadınların eğitim ve istihdam hakları için verdiğimiz hukuk mücadelesinde, daha ilkokula giden bir çocuk olduğu günlerden biliyoruz. Sıkı durmayı, sağlam durmayı çok küçük yaşlardan şiar edinmiştir. Fatıma Fatıma'dır. Yolundan vazgeçmez!