Birkaç gündür gazetelere göz atıyorsanız mutlaka şaşırıyorsunuzdur: TV’de ‘Heredot Cevdet’ tiplemesiyle ünlü olmadan önce ülkemizin öndegelen mizah dergilerinde yer tutmuş bir değer olan Hasan Kaçan’ın Metin adında bir kardeşi varmış... ‘Ağır Roman’ diye çok beğenilen bir roman yazmış... Romanı kısa süre önce TV dizisi de olmuş... Çok beğenilen bir edebiyatçıymış...
O şaşkınlıkla “Peki de, bütün bunları adam köprüden kendini Boğaz’ın sularına bırakmadan önce neden duymadık?” diye sormuş olabilirsiniz...
Haklısınız.
Metin Kaçan’ı bir gecede bitirenler şimdi arkasından ağıtlar yazıyorlar...
Karşımda 4 Şubat 1995 tarihli Milliyet gazetesi. Metin Kaçan ile o günlerin ünlü spikerlerinden arkadaşı kocaman fotoğraflarıyla manşetten bana bakıyor... Metin için uygun görülen sıfat ‘canavar romancı’; şimdilerde adı sanı duyulmaz olmuş spiker arkadaşı da ‘yardımcısı’...
Aynı gazete bir ay sonra da (2 Mart 1995) “Cezaevinde namus timi” başlıklı yine Metin Kaçan’lı bir manşetle çıktı... Gazetelerin ‘tecavüzcü’ ve ‘canavar’ diye tanıttığı genç Metin, tıkıldığı cezaevinde, kendilerini ‘namus timi’ sanan bir grup mahkum tarafından şişlenmişti.
Cezaevi sonrasında da peşini bırakmadılar. İkinci romanı çıktığında, eseri eleştirmek yerine, geçmişte yaşadığına herkesi inandırdıkları olayı hatırlatan haber ve yorumlarla zehirlediler ortamı. “Kendisiyle yapılan çeşitli röportajlarda hak yolunu seçtiğini çıtlatıyordu” cümlesinin de içinde yer aldığı bir kahrediş yazısı (11 Temmuz 1999) yine Milliyet’te yayınlandı.
Kolayıma geldiği için Milliyet’ten yaptım alıntıları; esas öldürücü darbeyi vuran Hürriyet’ti. Olayı kamuoyuna mal eden, Metin ile arkadaşını ‘canavar’ ve ‘tecavüzcü’ olarak ilk tanıtan oydu. Gazetenin o sıralarda yeni parlayan röportajcısının ‘tecavüze uğradığı’ ileri sürülen kadınla yaptığı konuşma günlerce yayınlanıyor, yazarları da Metin Kaçan’ı insan içine çıkmaz hale getirmek için ellerinden geleni esirgemiyorlardı.
Olayın başkahramanı gazetelerin soyadını bugüne kadar koruma titizliği gösterdiği ‘Güneş’ adlı bir genç kadındı. ‘Güneş K.’ diye yazıldı adı hep... Olaydan kısa süre önce ‘Kaçan’ kardeşlerin büyüğü, Hasan Kaçan, İslâmî duyarlılığa sahip hale geldiğini, sulu mizah dergilerinde yazıp çizmeyi bıraktığını, istenirse sanatını muhafazakâr câmianın emrine verebileceğini anlatan çıkışıyla gündem oluşturmuştu.
‘Güneş K.’ adlı kadının “Metin bana tecavüz etti, dövdü” iddiası tam o çıkışın üzerine geldi işte...
Gazetelerin mal bulmuş mağribi gibi olayın üzerine gitmelerinin sebebini herhalde anladınız.
Peki, nasıl olur da, hele o yıllarda mahremiyete fazla önem vermeyen gazeteler ‘mağdure’ kızın soyadını gizledi? Kısa süre sonra bu sorunun cevabını bulmuştum: Ünlü bir tabip olan ve cemiyet hayatında kurduğu ilişkileri sebebiyle medya çevrelerini yakından tanıyan babası sayesinde...
Olayın bütün tarafları o gece bir kutlama yemeğindeler ve gece hepsinin yıkılırcasına sarhoş olmasıyla devam ediyor... Kafalar dumanlı, spikerin evine geçiliyor... Bir sokak aşağıdaki Metin’le paylaştığı kendi evinde yatması istendiği halde kız orada kalmak niyetinde; ev sahibi ise gitmesini rica ediyor. O sırada biraz gürültü çıkıyor; “Birkaç salon tokadı, karşılıklı birkaç tekme ve tükürme; tecavüz asla yok” diye anlatıyor Metin Kaçan yaşananı...
Kızın babasıyla aynı hastanede görev yapan Dr. Hakkı Köse’nin verdiği raporda da, “Tecavüz izine rastlanmadı” tespiti yer alıyor.
“Bir daha ‘Ağır Roman’ gibisini yazamadı” diyorlar şimdi arkasından... Bir röportajda, Metin, “Gözlemi mözlemi bıraktım, korku geldi bana” diyordu. Spiker arkadaşı için “Televizyon dünyasında kimse tecavüzcü olarak anılan birine iş vermek istemedi; hayatı kaydı adamın, kırk kiloya düştü” diyen de o.
Köprüden atlattılar sonunda Metin’i; şimdi ardından ağıtlar yakıyorlar...
Çok çektirdiler; Allah’ın rahmeti ise geniştir...