Biz, babam İstanbul Davut Paşa Camii’nde müezzinlik vazifesi alıncaya kadar bir süre Potlar’da kaldık. Sonra da her yaz gittik o köye. Annemin babası Mehmet Ali dedem, dayılarım falan oradaydı. Benim, köy hayatını bütün şekilleriyle tattığım, yaşadığım yer orasıydı.
İzmit’in Karadeniz sahilinde, Kefken’e yakın bir yerdi burası ve değişik değişik unsurlar vardı köyde.
Manavlar vardı. Muhacirler vardı. Samsun’dan Hopa’ya kadar her türlü Karadenizli... Posof taraflarından göç etmiş Kürtler... Kürt olmayan Erzurumlular... Alucralılar bile vardı.
Herkes birbirinin farkının farkındaydı, birbirini aşağı veya yukarı görenler vardı ama geçinip gidiyorlardı.
Burada farketmedim ‘kürt sorunu’nu. Çünkü yoktu sorun.
Diyarbakır’da farkettim.
Ofis’e yakın bir yerde oturuyorduk ve ben Mehmetçik İlkokulu’nda okudum 5. Sınıfı. Öğretmenimiz Nazlı Akbalık’tı. Allah garik-i rahmet eylesin. Ne kadar iyi bir hanımefendiydi.
Mahallemizin bakkalı, bir Kürt müşterisine, -ben galiba gazoz içiyordum o esnada- Türkçe-Kürtçe mevzuları konuşulurken, dedi ki, “Ben mecbur kalmadıkça Türkçe konuşmam. Müşteri için Türkçe konuşuyorum.”
Çocuk aklımla, “Allah Allah” diye düşündüm, “Bu kadar önemli demek ki...”
Bir de, yakınımızda, “Kurtoğlu Kışlası” vardı ve lojmanların yakınında küçük bir tabela. Babam asteğmendi, birlikte yürürken tabelayı gösterdi, “Baksana” dedi, “Kurtoğlu’nun üstüne iki nokta kazıyıp ‘Kürtoğlu’ yapmışlar.”
Şimdi anlıyorum, bu kadarcık ‘görgü’nün insan hayatında önemli derslere tekabül edebileceğini. Beni doğruya sevketti gördüklerim. ‘Terbiyesiz’ olsaydım, Kürt düşmanı da olabilirdim.
‘Terbiyesiz’ derken, Müslümanlık’la ilgili bir terbiyeyi murad ediyorum. Bize, simsiyah Bilal’e, Habeşli Bilal’e, okyanuslar kadar engin bir muhabbet ve büyük bir saygı duymamızı öğreten terbiyeyi.
Sonradan, Malcolm X’in Haccederken aldığı terbiyeyi.
Düşünüyorum da, insanların Kürtçe konuşmasını engellemek için kaç kişi can vermiştir... İnsanların, Kürt olduklarını resmen ikrar etmemeleri için, ne kadar kötülük yapılmıştır.
Şimdi serbest Kürt olmak. Şimdi serbest Kürtçe konuşmak. Şimdi Kürtçe televizyonlar var. Şimdi okullarda Kürtçe dersi var. Bunlar olmasın diye, kimbilir ne acılar çekildi.
Taviz miydi bunlar?
Bunlara taviz demek, büyük bir alçaklıktır. Bunlar, insanların haklarıdır ve insanlara analarının ak sütü gibi helaldir. Helal ne kelime, bunların varolmaları vaciptir.
Taa oralardan bu noktaya geldik ve galiba, birinin ana dilini konuşmasını engellemek için ölmenin, öldürmenin anlamlı bir şey olmadığını anlamaya başladık.
Kürt sorununu gerçek terimleriyle konuşabiliyoruz.
Konuşuyoruz ve kıyamet kopmuyor.
Bu, büyük bir nimettir.
Bu nimetin kıymetini bilmemiz gerekiyor.
Ben neler yazdım.
PKK’nın, bir sürü yabancı gücün taşeronu olduğunu, biraz eşeleyince altından Ergenekon çıktığını yazdım. ‘PKK şirket’ dedim, ‘PKK gitmek istese müşteri bırakmaz’ bile dedim.
PKK terörünün, en çok Kürtler’i baskı altına aldığını. BDP’nin PKK vesayeti altında olduğunu, sayısız kimse gibi ben de yazdım. ‘En iyi Kürt özgür Kürttür’ diye de yazdım.
Bunlar hala geçerli ve şimdi, bu gerçekler, bütün tarafların daha hassas, daha dikkatli olmasını zorunlu kılıyor.
PKK’yı taşeron olarak kullananlar, ‘arazi’deki unsurları, muhtemel bir ‘çözüm süreci’ni baltalamaya teşvik edebilir.
Birtakım Ergenekon kalıntıları, evvelce yaptıklarına benzer provokatif işler çevirebilir. Kafaları öyle çalışıyor çünkü. Ahmet’i vur, Mehmet vurdu de, Ahmet’in sülalesiyle Mehmet’in sülalesi birbirine girsin! Enver Paşa’dan beri böyle.
‘İyi saatte olsunlar’ işi karıştırmak istese bile, bütün ‘iyi niyetliler’in kendi çizgilerinde ‘sabitkadem’ olmaları gerekiyor.
İyi işaretler var. Millet, sorunun çözülmesine öncelik veriyor. Ayran kabartmıyor.
Elbette, Kılıçdaroğlu’nun ‘kredi verme’ fantezisi abartılı. Ama, ‘Sahildeki taban’a rağmen, bir ‘Türk rantı’ peşine düşmemesi de iyi bir şey.
Yerine göre, sırf AK Parti muvaffak olmasın diye PKK’yla dayanışma yapacak kadar ileri giden bazı ‘Beyaz Türkler’ bile ayaklarını ‘gaz pedalı’ndan çekmiş görünüyorlar.
Biz, yani hepimiz, yani bütün özel ve tüzel kişilikler, Kürt sorunu çıkalı beri hiç bu kadar doğru bir yere gelmemiştik.
Henüz hiçbir şey çözülmedi. Ama çözüm için gelebileceğimiz en iyi başlangıç noktasındayız.