Filipinler’de yaklaşık 500 yıldır devam eden silahlı mücadele bitmek üzere.
Mindanao Adası büyük doğalgaz rezervlerine sahip, tarımsal açıdan en verimli bölgesi ama en fakir insanlar da burada yaşıyor. Ve benzeri her yerde olduğu gibi medeni ülkeler buralara pek ilgi duyuyor (!), hiç rahat bırakmıyor. İşgal nöbetini İspanya’dan sonra 1800’lü yıllarda Amerika devralmış ve taşıdığı göçmenlerle adanın asıl sahibi olan Müslüman nüfusu azınlık konumuna düşmüş.
1946’dan itibaren ise adaya BM el atmış ki artık iflah olmayacağının resmidir...
Bu işgal ve tacizlere siyasi mücadele ile karşı koymaya çalışan Moro halkı, Filipinli göçmenlerin Müslüman köylerine silahlı saldırılarını yoğunlaştırması üzerine aynen mukabele etmek zorunda kalmış. Uzun yıllar devam eden ve arkasında 150 bin ölü, 2 milyon mülteci bırakan bu süreç, 1976 ve 1990 yıllarında yapılan anlaşmalarla durdurulmaya çalışılmış ise de devletin sözünü tutmaması üzerine sonuç alınamamış.
2008’de ise büyük gayretler sonucunda MIKC (Moro İslamî Kurtuluş Cephesi) ile yapılan anlaşma, ülkenin Anayasa Mahkemesi tarafından “Bölünmeye sebep olur” gerekçesiyle iptal edilmiş ve ülkenin bölünmesini önleyen (!) bu iptal, 10 bin kişinin ölmesine, 800 bin kişinin evini terk etmesine mal olmuş.
“Ben dosyaya bakarım, sonuçlarını düşünmeden karar alırım” anlayışı, az gelişmiş hukuk sistemlerinin ortak kompleksi galiba...
Yeniden ve yine barış...
2011’de Malezya’nın arabuluculuğu ile görüşmeler tekrar başlamış ve 2012’de bir çerçeve anlaşması imzalanmış.
Defalarca yaşandığı gibi gelinen bu aşamadan sonra tekrar başa dönülmesini istemeyen İslami Cephe’nin bu sefer işi sağlama almak için bağımsız denetim heyeti istemesi üzerine AB eski Büyükelçisi Alistair Mac Donald’ın başkanlığında Filipinler hükümeti ve İslami Cephe temsilcileri ile Asya ve ABD’ye ait iki vakıf adına birer üye ile bir Türk üyeden oluşan 5 kişilik bir heyet bu tarihten itibaren barış sürecini yürüttü.
Heyette yer alması özellikle istenen Türk İHH Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Oruç’tan bu çalışmaları dinlerken zihnimde hep ‘bizim süreç’ mukayesesi vardı.
Taraflar arasında köprü olmuşlar
Bu heyet 2013’ten itibaren her iki tarafın yöneticileriyle, siyasi ve askeri temsilcileriyle ve bizzat halkla düzenli görüşmeler yaparak çerçeve anlaşmadaki taahhütlere uyulup uyulmadığını araştırıyor ve değerlendirmelerini iki aylık periyotlar halinde tarafla paylaşılıyor. Yılda bir defa düzenlenen ve her iki kesimin de onayı alınarak yayınlanan rapor ise Denetim Heyeti’nin dış kesimlere yönelik durum tespiti özelliğini taşıyor.
Bu heyet Filipinler hükümeti nezdinde de çok ciddiye alınıyor, MGK benzeri bütün kritik toplantılara katılıyor ve süreci ilgilendiren konularda tavır sergiliyor. Bu heyetin devreye girmesinden sonra barış sürecinin hızla ilerlediği gözleniyor. Nitekim silahsızlanma gibi en kritik konular karara bağlanmış olup birkaç gün önce silahların teslimi protokolü imzalandı. Mayıs 2016’da yapılacak seçimlerle Moro’da bir parlamento oluşturulacak. Filipinler merkezi hükümetine bağlı çalışacak bu parlamento iç işlerinde özerk olacak. Bir polis gücü oluşturulacak ve Filipinler ordusu bölgeyi terk edecek.
Onlar eriyor muradına...
Elbette batıda ve doğuda yaşanan benzer süreçler bizim için birebir örnek olamaz. Ama ‘olabilirliği’ göstermesi bakımından önemlidir. Özellikle Denetim Heyeti’nin sürece etkisine dikkat çekmek istiyorum.
500 yıllık yara kapatılabiliyorsa bizde niye olmasın? ..