STAR Gazetesi’nde, bu sütunda cumartesi günleri yazdığım futbol yazılarının çok büyük bir bölümünde Fenerbahçe’nin uluslararası başarı çıtasının çok düşük olduğunu, bu hedefe nedense kitlenemediğimizi, Fenerbahçe yöneticilerinin bile Avrupa çapında başarılara inanmadığını, aynı yöneticelerin Avrupa deplasman maçlarında, orta karar takımlar karşısında bile beraberlik hedefiyle oynanmasını normal karşıladıklarını, önerdiklerini, bu durumun da uluslararası başarı eksikliğinin temel nedeni olduğunu yazıyorum.
Sıkı bir Fenerbahçeli olarak da bizlerin Galatasaray karşısındaki ezikliği, uluslararası başarılar açısından çok önemli.
Fenerbahçe bu kez çok iyi gidiyor, son dakikalarda Marsilya’dan Kadıköy’de yediğimiz o saçma sapan goller olması grubumuzda puan yitirmeden grup lideri olma ihtimalimiz de vardı.
Başlıkta belirttiğim o “ama” dışında işler çok iyi gidiyor; Bekir İrtegün’e çok kızıyordum ama Perşembe gecesi attığı o güzel gol sonrası söyleyecek sözümüz olamaz diye düşünüyorum.
Fener’e yeni uluslararası maçlarda başarılar diliyorum, UEFA finalinin 3 Temmuz sürecini bile unutturabileceği kanısındayım.
Lider olarak çıktığımız grubu küçümsemeyelim, bu gruptan birinci çıkan takımın Avrupa’da yenemeyeceği takım olamaz; Marsilya galiba tarihimizde yendiğimiz ilk Fransız takımı. Mönchengladbach ise Almanya’da bir ekoldür, Netzer’in takımıdır, bunları iyi görelim.
Başlıkta kullandığım “ama”, iki Marsilya maçında da yaşadığımız son on dakikalara yönelik.
Perşembe gecesi son on dakika kalemizde oynandı, Marsilya çok net pozisyonlar kaçırdı, Volkan da harikalar yarattı, buna neden gerek vardı, anlayamıyorum, zaten beraberlik bize yetiyordu, grup liderliği için bunu yapmaya değer mi idi, bilemiyorum.
Benim galiba en büyük yanlışım Fenerbahçe’yi bir takım olarak, bir camia olarak, kulüp olarak olduğu yerden de yukarılara koymam, son dakikalarda böyle bir savunma anlayışını takıma yakıştıramamam.
Neyse, galibiyet galibiyettir, başta Teknik Direktör Aykut Kocaman olmak üzere herkesi kutluyorum.