Sanatla amatör olarak ilgilenmek isteyenin işi zor. Usta olmak isteyen zaten yola çıkarken uzun bir yola çıkmaya razıdır. Ama amatör olarak ilgilenenler de heves kırıcı kişilere sabrederek işe başlamalılar. Yoksa benim gibi bezgin hoca elinde heder olmak vardır bu işin sonunda.
Sanatla ilgilenmek demek illa ki o sanatta usta olmak demek midir? Yoksa amatör olarak da uğraşmak olur mu?
Cevabın açık olduğunu düşüneceksiniz ama uygulama öyle değil.
Mesela keman çalmaya heves ettiniz diyelim. Çevrenizde size destek olan üç kişi varsa size köstek olacak on kişi çıkar emin olun. Kemanın zor bir çalgı olduğundan, zamanınızı boşa harcamamanız yönündeki telkinlere kadar hatta hevesinizi alıp sonra bir kenara atacağınız iddialarına kadar nelerle muhatap olursunuz.
Belki o iddialarda haklılık payı vardır. Belki sadece geçici bir hevestir. Belki ona ayırdığım vakitte daha kıymetli şeyler yapabilirim. Ama yine de kemana başlayan birine böylesi heves kırıcı şeyler söylemek doğru mudur?
Kabul edelim ki bazı kişiler hayatlarını “heves kırıcı” olarak geçirirler. Mesele ne olursa olsun onlar muhataplarının iğne ucu kadar heveslenmesine razı olmazlar. Muhakkak hevesinizi kıracak bir şeyler bulurlar. Böyle bir “heves kırıcı” ile ben de yakın zamanda karşılaştım. Hayır keman çalmaya niyetim yoktu. Ben minyatüre heves etmiştim. Nerede görsem uzun uzun seyrettiğim ve bir zamanlar sanat olmaktan çok kitap resimlemek için zanaat olarak hayat bulmuş ama şimdi sadece estetik bir kaygı ile yapılan bizim minyatürlerimize hayrandım. Uzun zamandır aklımdaydı. Nihayet yaşadığım şehre bir hoca geldi. Ben de bir hevesle koşup kursa yazıldım.
Kursta sınıf arkadaşlarım benimle beraber dört kişi idik. Bir Pakistanlı, bir Afgan ve iki Türk vatandaş idik. Onlar hat sanatı için kayıt olmuştu. Sadece ben minyatür için oradaydım. Aynı hoca hem hat hem minyatür anlatıyordu. Daha doğrusu biz anlatacağını zannetmiştik. İlk akşam hocamız kendi malzemelerini verdi. Bir de örnek minyatür koydu önüme ve “çiz haydi bakalım” dedi ve gitti. O kadar! Kurs başlamıştı. Elimde fırça ortada kaldım. Nereden başlasam, nasıl yapsam bilemiyordum. Hoca arada bir gelip bakıyordu ve “Madem heves ettin yap da görelim” der gibiydi. Ben ise dilim dışarıda uğraşıp duruyordum. Hoca o akşam hiç bir şey göstermedi, söylemedi. Ben debelenip durdum. Ve diğer akşam ders saatinde kendi malzemelerimi almış olarak kursa geldim. Hoca, “Ne gerek var da aldın?” der gibiydi. O zaman ben anladım ki hoca benim bu hevesimin uzun vadeli olmayacağını düşünüyordu ve malzeme almamı bile gereksiz görüyordu. O akşam da ben kendi kendime debelendim durdum. Hoca bir şey göstermedi. Ben fırça nasıl tutulur onu dahi bilmiyordum. O sırada daha evvel kursiyer iken çalışıp usta öğretici olan bir hanımefendi dayanamadı. Hoca sınıftan çıkınca yanıma gelip fırçayı nasıl tutmam gerektiğini bana gösterdi.
Uzun lafın kısası ben minyatür için ne kadar debelensem de hocanın heves kırıcı hali baskın geldi ve ben minyatürü bıraktım. Hoca mutlu olmuştur çünkü onun dediği oldu. Ama böyle olmasaydı. Benim hevesime o da ilgi duysaydı. “Madem heves etmiş kalıcı olsun bu heves.” deseydi. Azıcık da olsa teknik-taktik gösterseydi ne olurdu? Ben zaman içinde bırakıp bırakmamaya kendim karar verseydim. Onun ilgisizliği değil de benim kararım etkili olsaydı bırakmamda...
Baştaki soruma yine döneyim bir sanatla ilgilenmek demek illa ki o sanatta usta olmak demek midir? Yoksa amatör olarak da uğraşmak olur mu?
Yaşayarak öğrendim ki sanatla amatör olarak ilgilenmek isteyenin işi zor. Usta olmak isteyen zaten yola çıkarken uzun bir yola çıkmaya razıdır. Ama amatör olarak ilgilenenler de heves kırıcı kişilere sabrederek işe başlamalılar. Yoksa benim gibi bezgin hoca elinde heder olmak vardır bu işin sonunda vesselam...