DEVRE arası soyunma odasına gidildiğinde, ilk 45 dakikanın en önemli iki hareketi, Karabük’ten geldi. Yatabare ve Ceyhun, öylesine uygun pozisyonda topa vuramadılar ki; şaşmak yetmez, kızmak da gerekir. Bu durumda, Beşiktaş’ın halini varın siz düşünün...
Siyah-beyazlılara gol getirecek en kritik hareket, kendilerinden değil; gene Karabük’ten geldi... Bir korner atışında, Karabük savunmasının ters bir kafa vuruşu, (Top çizgi üstünden çıkarılmasa) Beşiktaş’ı 1-0 öne geçiriyordu. Konuk takım, hücum becerisi olarak; sadece Atiba’nın tek şutuyla yetindi. Bunun dışında kılı bile kıpırdamadı.
Talisca, her durumdan kendine vazife çıkarar gibi; tüm pozisyonlarda assolist olma hevesine kapıldığı için, gereksiz yere yoruluyordu. Enerjisini doğra zamana, doğru yere, doğru hedefe yönlendirse; takımı bundan sonuç alabilirdi. Bazen, her yere yetişmek doğru değil.
***
Evsahibi takım, sahayı iyi bölüştüğü/ iyi parsellediği/iyi değerlendirdiği için; Beşiktaş rahat oyun alanları bulamadı. Zaten pek istekli de değildi. Savunmasından çabuk çıkamadı, orta sahada yaratıcı olamadı; bundan dolayı ileri hat da, yeterli düzeyde beslenemedi. Sıfır beceri... Sıfır etki... Sıfır sonuç... Yatabare ve Ceyhun’un şaşılası beceriksizlikleri yüzünden, 2-0 geriye düşmemiş olmak, en büyük şansıydı. Ama nereye kadar?
Beşiktaş, maç hayli ilekleyip bir türlü kendine gelemeyince; Karabük arka arkaya patlayan gollerle nihayet cezayı kesti. Hocasız... Heyecansız... Hesapsız... Hareketsiz... Hatta hicapsız olunca; başına gelen felakete şaşmayacaksın. Bari akıllan!