Önümüzde nasıl bir gelecek olduğu sorusuna cevap ararken, bakmamız gereken pek çok değişken var. Ancak bundan ötesi, gerçekten bizi nasıl bir geleceğin beklediğini merak ediyor muyuz; işte bunu tartışmak daha yararlı olabilir.
Türkiye’de sadece siyaset değil, sermaye çevreleri, okur yazarlar, bir şekilde karar verici olan ya da en azından bu mekanizmaya etki gücü olanlar, kaderimiz üzerinde ne kadar kafa yoruyor?
Bunu kestirmek o kadar da zor değil. Sözgelimi bir ülkede bürokrasisinin en önemli ve hassas konumdaki isimlerinden birine yönelik uluslararası operasyon yapılırken, ortaya çıkan tartışmalara bakmak; gelecek üzerinde ne kadar merakımız ve çabamız olduğunun da göstergesi olsa gerek.
Adı üstünde birileri size, ülkenize, karar mekanizmalarınıza yönelik operasyon yapıyor. Bunun bir alt yapısı, hazırlığı ve süreci var. Tüm bunlar gerçekleşirken, siz karşı operasyon hazırlığında değilseniz; daha açıkçası başınıza örülmek istenen çorapları, daha onlar ipleri satın alırken önleme kabiliyetiniz yoksa, işiniz zor demektir.
Türkiye tartışmıyor, merak etmiyor; ne olup biteceğini görme ve onunla ‘oyun kurma’ noktasında çaba göstermek bir yana, olayların arkasından yürümeyi kendi adına bir sorun olarak görmüyor. Bunun yükünü sadece siyasetin üzerine yıkmak ayrıca büyük bir yanlış. Defalarca gündeme getirmeye çalıştım. Türkiye’de okur yazarların ülkesinin, bölgesinin ve dünyanın nereye gittiğine dair merakı, günü birlik tartışmaların ötesine geçemiyor, geçebilecek gibi de görünmüyor.
Birileri sizin nasıl, hangi zeminde ve hangi aktörlerle yola devam edeceğiniz üzerinde hesap yapıyor. Üstelik bu aktörlerin hangisinin yeni, hangisinin yenilenmiş olacağının da üzerinde duruyor. Siz ise ancak karşınıza çıktığında, olaylar sıcakken veya zorunlu hallerde bunun ne anlama geldiğini, kimin hangi hesapla kime saldırdığını yahut öne çıkardığını anlamaya çalışıyorsunuz.
Bu ülkede siyasetin heyecanı, ufku, gelecekle ilgili endişeleri; herkesi şaşırtacak bir hızla ve genişlikte, tahmin bile edilemeyen yeni ufukları karşımıza çıkardı. Bunu takdir etmemek elde değil. Peki ya buna eşlik edecek yaklaşımlar, öneriler, öngörüler, senaryolar nerede? Bu kadar çorak bir entelektüel hayatın, bu denli derinlik sahibi bir hareketliliğe ve senaryo zenginliğine karşılık vermesi mümkün mü! Söz konusu bile olamaz!
Türkiye’nin attığı her adıma, hamleye ve yürüyüşüne hor bakanları, dudak bükenleri muhatap bile saymak zaman kaybı. Marmaray üzerindeki tartışmalara, hele de proje bir aksayıp tökezlese diye bekleyenlere söylenecek ne olabilir ki!
Asıl sorun, kendisini bu büyük yürüyüşün yolcusu, yol arkadaşı yahut destekçisi ilan edip, sonra da olup biteni eli kolu bağlı izleyenler, nasıl olsa birileri almış götürüyor kolaylığı ile zerre kadar çaba göstermeyenler ya da kendi bulunduğu yerden sadece çıkarlarını gözetenler. Acaba onlar bize gelecekle ilgili ne düşündüklerini, nasıl bir tasavvurla dünyaya baktıklarını söyleyebilir mi? Sahiden bir fikirleri var mı? Türkiye’nin geleceğini konuşmak, önümüzdeki kritik seçimlerin sonuçları üzerinden tahmin yürütmekten ibaret mi? Şu aktörler yola devam eder, ötekileri emekli olur diye papatya falı açmak mı?
Önümüzde bizi bekleyen, kim olursa olsun geri adım atamayacağı bir yeni dünya var. Bu dünya, kendi kodlarını anlamayanlara kendisini öğretecek kadar da güçlü ve kararlı.
Gerisi bize kalmış.