Türkiye'nin en büyük dolandırıcılık olayı ile karşı karşıyayız. Malum milli futbolculardan, bir banka müdürü "Fatih Terim Fonu" adı altında yüksek getiri vaat ederek para toplamış. Bir süre bu işlem devam etmiş. Kâr elde eden; bir başka futbolcuyu getirmiş bankaya, zincir böylece uzamış gitmiş. Günün sonunda bankanın böyle bir fonu olmadığı, toplanan paraların havaya uçtuğu bir tesadüfle çıkmış ortaya. Sonrasını biliyoruz zaten.
Eylemler ilk görünüş itibarıyla dolandırıcılık ve tefecilik gibi eylemleri barındırıyor. Aslında sistem çok basit ve eski. Bizim hukuk fakültesi öğrencisi olduğumuz yıllarda Titan Saadet Zinciri vardı. Kenan Şeranoğlu'nun "abartılı" doğum günü kutlamasından sonra olanlar olmuştu. Tıpkı şimdilerde bazılarının başına geldiği gibi şatafat ve gösteriş tüm sistemi(!) bozmuştu. Sonuçta zincirin kurucusu 25 yıl hapis cezası ve yüksek bir tutarda para cezasına çarptırılmış idi. Fon meselesi de bunun 2023 versiyonu. Oyun aynı, oyuncular ünlü!
Seçil Erzan olayının birçok yönü ele alındı. Futbolcular bu kadar getiriye nasıl inandılar? Basit bir sözleşmeyi bile avukatlarına yaptıran bu isimler neye güvendiler? Banka dekontunu niye almadılar? Bir başka görevliye veya genel müdürlüğe neden sormadılar? "Hiç mi şüphelenmediler?" şeklinde soruları, çok yerinde sorular. Ama olan olmuş. Herkes bu fona inanmış!
Oysa bu tip fonlar, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından ilan ediliyor. Ortada böyle bir fonun olup olmadığını buradan tarayarak bulmak mümkün. Bunu kimsenin düşünmemiş olması ilginç! Nasıl hipnoza maruz kalınmış anlamak mümkün değil...
Tüm bunlar bir yana benim bugün ele almak istediğim ve yukardakilerden farklı iki konu var: Birincisi bu işin vergi boyutu. İkincisi ise bankanın sorumluluğu tartışması.
Her gelirden devlet vergi alır. Bunu ortalama her yurttaş bilir. Bu bankadan elde edilen gelirler için de geçerlidir. Ancak bu "fon" vergiden muaf anlaşılan! Bu durum kimseyi rahatsız etmiyor. Her şeyi geçtik, para yatıranlar "vergi kesintisi veya bu gelirin vergisi yok mu" demiyor!
Ödenen "faiz" getirileri ne kadar? Bu dolandırıcılık fonu patlamadan, yani sözde faiz getirileri ödenirken kimsenin böyle bir derdi yok anlaşılan.
Suç mahali banka. Fail banka müdürü. Durum böyle olunca muhatapları inandırmak yani onlara güven verip "kandırmak" kolay. Çalışan kimselerin verdiği zararlardan işverenlerin sorumlu olacağı çok açık bir kuraldır.
Yani bir işletmeniz var ve personeliniz, müşterinizin cebinden para çaldı diyelim. Bu parayı işveren olarak ödemek zorundasınız. Şunu diyemezsiniz "bu bir suç, personelim işlemiş, ben sorumlu olmam". Evet, işletmenin sahibi olarak siz hırsız değilsiniz. Yani hırsızlık suçunun faili değilsiniz, ancak suçtan doğan zararı karşılamak zorundasınız. Bu bir hukuk kuralı. Zira oraya gelen size güvenerek, inanarak içeri giriyor. Orada hırsızı çalıştırdığınız için siz sorumlusunuz. Bence bu meselede de böyle. Bankanın işin içinden yaptığı açıklama ile sıyrılması pek mümkün değil.
Bankaların, banka müdürlerini denetlemek ve incelemek gibi bir yükümlülüğü var. Hele de bankaya giren bu kadar ünlü isim varken bunu yapmamış olması biraz tuhaf. Yine banka müdürünün uzun bir süre aynı şubede kalması da biraz düşündürücü. Zira belirli rotasyon uygulaması ile yer değiştirildiği bankacılık uygulamasında bilinen bir husus.
Tüm bu durumlar yargılama konusu. Ancak önceki içtihatlara bakarak faillerin ve mağdurların kaçamayacakları bir vergi yükleri olduğunu ve bankanın tazmin sorumluluğunun bulunduğu çok açık!