Vallahi seviyorum bu arkadaşları... Günü geldiğinde kural tanımıyorlar, günü geldiğinde en ileri kuralcı onlar oluyor...
Milliyet’in ‘tutanak’ yayını sonrasında ne yapacaklarını bilemediler, ama konumuz o değil...
Hürriyet geçen gün birinci sayfasından Suriye’de muhaliflerin düşürdüğü bir helikopterin fotoğrafını “AA’ya özel helikopter düşürdüler” başlığıyla yayımladı. Anadolu Ajansı başlığa şaşırmış. AA haberin içeriğinde başlığı haklı çıkaracak bir yön bulunmadığı, bunun emeğe saygıdan uzak bir tasarruf olduğu görüşünde... “Haber veriş şekliniz, başta Suriye’dekiler olmak üzere habercilerimizi hedef gösteriyor, can güvenliklerini tehlikeye atıyor...” da diyor AA...
İtiraza cevapHürriyet’in okur temsilcisinden geldi dün. Temsilci, fotoğraftan kuşkulandıklarını, muhabirle görüşme sonucu AA muhabirinin öyle bir görüntü elde etmek için 15 gün havaalanı çevresinde pusuya yattığını öğrendiklerini yazıyor...
Esas bomba ‘kural’ biçiminde ve bundan sonra geliyor: “Bir gazetecinin işlevi, savaşan taraflardan birinin gücünü anlatmak olmasa gerek. Tam tersine gazetecinin görevi savaşın dehşetini gözler önüne sermek, savaşa karşı tavır almak olmalı. (..) Bir anlamda o sahne gazeteci için hazırlanıyor, o da fotoğrafı çekiyor. Ya o helikopterde ölen insanlar? Onlardan hiç bahis yok. Ne yazık ki, gazeteci, ölümü ve savaşın dehşetini yansıtmanın değil, ÖSO’nun gücünü aktarmanın peşinde. Savaş muhabirliği bu değil...”
Okur temsilcisinin satırları size ne düşündürdü bilemem, ama beni derhal 2003 yılına, ABD’nin Irak’a saldırmaya hazırlandığı ve sonrasında işgalci güç haline dönüştüğü günlere götürdü. Atılan manşetler, kocaman kullanılan fotoğraflar, savaşkan yorumlarıyla ‘Hürriyet’ gözümün önüne geldi.
Kısa bir araştırma sonucu Gazi Üniversitesi’nde tam da bu konuda yapılmış bir yüksek lisans tezine ulaştım. Gül Keçelioğlu Zorcu’nun ‘Hürriyet’in Irak Savaşı’nda tarafların orduları hakkındaki görsel sunumu’ tezine...
Tez yazarı işgal dolayımında Hürriyet’in kullandığı fotoğraf, grafik, imaj ve harita gibi malzemeleri ‘görsel analiz tekniği’ kullanarak incelemiş. Vardığı sonucu en başta şöyle paylaşıyor: “İncelemenin bulguları, Hürriyet’in, savaşı, ABD lehine taraflı olarak sunduğu ve savaşın sunumunda büyük oranda uluslararası dev medya tekellerine bağlı kaldığı yönündeki varsayımı doğruladı.”
Ne diyordu okur temsilcisi ‘kural’ olarak; “Gazetecinin görevi savaşan taraflardan birinin gücünü anlatmak değildir; hani o helikopterde ölen insanlar?”
Peki Hürriyet’in 2003 Irak Savaşı konusundaki yayın politikasını özellikle görsel açıdan inceleyen araştırmacının tespiti ne? Şu: “Tüm bu veriler göstermektedir ki, Hürriyet bu savaşta Irak ordusunu, askerlerini ve direnişçileri yok saymıştır. Bir taraf olarak göstermemiştir. Savaşlarda cepheler olur ve cephe kavramı alınla ilgili bir kavram olup içinde karşılıklılığı barındırır. Oysa bu savaşta ‘Irak cephesi’, olmayan bir cephe olarak sunulmuştur.”
Okur temsilcisinin koyduğu ‘kural’ ile olan arasında ne yaman çelişki var, değil mi?
Tespitler bu kadarla kalsa iyi. Görsellerden hareketle varılan başka sonuçlar da var. Birini okuyalım: “Hürriyet ABD ve koalisyon güçlerini olumsuz bir kodla vermemek için yoğun bir çaba içinde olmuştur. Haberlerde sivillere yöneltilen namlular haklılaştırılmaya çalışılmıştır.”
Araştırma köşe yazarlarını kapsam dışı saymış; tek istisna, Hürriyet’in yayın yönetmeni de olan yazarı ‘pop sosyolog’… Onun elinde beyaz bayrak tutan öldürülmüş iki Iraklı askerle iki Amerikan askerinin fotoğrafını tevil eden ‘Geç kalmış beyaz bayrak’ başlıklı yazısı…
Başkaları Iraklı iki askerin beyaz bayrak açtıkları halde öldürüldüğünü yazarken, ‘pop sosyolog’, fotoğrafını yayımladıkları olayda, askerlerin beyaz bayrak çıkarmadan önce öldürüldükleri iddiasında bulunmuş. Araştırmacı, “Gazetenin genel yayın yönetmeni tarafından yapılan bu yorum analize gerek bırakmayacak niteliktedir” diyor…
Herkesi unutkan sanıyorlar, herkes unutsa arşiv unutmaz oysa...