Fizyolojik olarak herkes dede olabilir de gerçek anlamda dede olamaz. Günlerdir Mehmet Ali Birand’ın tabutana iğnelenen sonra mezarına konan torununun patiğini düşünüyorum.
Bir de Birand’ın hayatını anlattığı kendi belgeselini torununa hitap ederek yazdığını aklımdan çıkaramıyorum...
İş tutukusu yüzünden oğlunun büyüdüğüne tanıklık edemeyen bir babanın, torunuyla hayatını temize çekişidir Birand’ın yaptıkları...
Herkesin bir belgeseli olmayabilir ama dede olmak herkese ıskalanmış zamanları temize çekme şansı verir...
***
Birand’ın 70. yaş gününde sahneye davet ettiklerinden biriydim. O gün torunu Umberto Ali sahneye geldiğinde neler hissettiğine tanıklık ettim.
Ömründe yaptığı doğru-yanlış, başarılı-başarısız her şeyi, karısı Cemre Hanım dahil her yüzü, her anıyı, bir kenara, torununu başka bir kenara koyan bir adam gördüm.
Sinüs, kosünüs hesabı yapmadan, hayatımdaki diğer insanlar acaba ne derler diye düşünmeden bunu yapabilmek mangal gibi yürek istiyor aslında.
İnsanın herkese eşit, herkese adil davranmak zorunda olmadığı ya da öyle hissetmeyeceği bir makam dedelik...
***
Adı Türkiye’nin en zenginler listesinin tepesinde olan bir başka adam biliyorum.
Parayı ve işini çok sevmesiyle, fazla ciddi görüntüsüyle bilinir... Evinden çıkıp her sabah işinden önce torununun yanına giden, bazen at, bazen köpek, bazen de kedi olan bir dede...
İstese ‘torunumun geleceği için çalışıyorum’ deyip her sabah çok aşık olduğu işine de gidebilirdi. Herkes kendi tercihiyle yaşar ve öyle anılır sonuçta...
***
Bir başka dede daha tanıyorum, oğlu berber... Çanakkale’de emekli maaşıyla kıt kanaat geçinen bir dede.
Geçen yaz torunu için bir sürü sebze-meyve ekmiş bahçesine bir de torunum gelinceye kadar taze kalsınlar 12 taksitle derin dondurucu almış evine.
Taksitleri ödemek için de kahvede çay içmekten vageçmiş...
***
Çok ünlü, çok zengin ya da çok sıradan... Dünyanın sorumluluk yüklemeyen sadece sevgi isteyen, en koılay ilişkisidir dede-torun ilişkisi... Bunu başarmak ya da başaramamak...
İşte bütün mesele bu...