Türkiye terör saldırılarıyla ile kez karşı karşıya gelmiş değil ama bu sefer öncekilerden farklı olarak terör örgütü silahlı harp kabiliyetinden çok daha yüksek seviyede psikolojik harp kabiliyetine sahip. Psikolojik harp algı yönetimidir ve en büyük silahı da yalandır. Yalanın gerçeğin yerine ikame edilmesinden değil yalanın bir harp taktiği olarak seferber edilmesinden söz ediyorum... İnsanlar bazen toplumsal ve ideolojik pozisyonları doğrultusunda aynı olayı birbirinin zıddı sayılabilecek şekilde görüp, algılayabilir. Fakat içinde olduğumuz durum bundan çok farklı.
PKK terörünün toplumsal infiale yol açması için günlerdir yapılan yayınlar bir yanda, PKK’nın tezlerini dolaşıma sokmak için “Çözüm Sürecini Erdoğan bitirdi” yalanını 40 bin kere tekrar edenler bir tarafta. Vurdukları yer ise ortak: Türkiye.
Bakmayın siz bütün kötülüklerin, “olağan şüpheli” Erdoğan’a bağlanmasına. 2013’ten bu yana Türkiye’nin başına gelmedik dert kalmadı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti bu darbeler karşısında direnebildikçe daha büyük bir öfke ve nefrete muhatap oldular. Öfke ve nefret kabardıkça da “Erdoğan’ı devirmenin tek yolu PKK ise PKK’ya da destek veririz” noktasına geldiler.
Her yol mubah noktasına yani...
***
İş bölümü de yapılmış. Aynı amaç için savaşan yayın organlarından Okyanus’a yakın olanlar şehit cenazelerini bir kaosun parçası olarak işleyecek (Dünkü yazımda Ekrem Dumanlı’nın şehit cenazelerinin bu tarz kullanılmasından duyduğu rahatsızlığı ifade eden bir yazısından alıntı yapmıştım; tabi ki eski tarihliydi) en akıllı görüneni bir kez daha yeniden HDP’yi ve Selahattin Demirtaş’ı Kandil karşısında dizleri titremeyen, hükümete ve Kandil’e rağmen barış isteyen taraf olarak resmedecek, başka bir kısım da PKK belgeselleri yayınlayarak “benim cici terör örgütüm” güzellemesi yapacak...
Burada hedef sadece Erdoğan mı sizce?
Erdoğan yerine başka biri olsa ve bu karanlık planlar karşısında dik durmaya çalışsa aynı oranda bir nefretle karşılaşmayacak mı?
Elbette karşılaşacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunca saldırı karşısında direnebilmesinin sebebi tam da bu aslında, saldırıların gerçek hedefinin kendisi olmaması.
Bütün saldırılara, yıpratmalara, küfür ve hakaretlere, yüce divan yolu göstermelere, vatana ihanet lakırdılarına rağmen bir yıl önce ilk turda yüzde 52 oy alabilmiş olmasının sebebi de...
***
Ve fakat psikolojik harp tam gaz devam ediyor. Üstelik kimse seçimler bitince bu taarruzun az biraz rahatlayacağız zannetmesin.
Bu eski Türkiye ve yeni Türkiye’nin mücadelesi. Eski Türkiye’nin aktörleri yeni kılıklar giymişler belki ama son tahlilde tahkim ettikleri cephe eski Türkiye.
Türkiye’yi sıçratacak barış iklimini dinamitlemenin başka bir nedeni olabilir mi? Çözüm Süreci’ni Türkiye’nin kendi iç dinamikleriyle milli bir proje olarak yürütmek istemesine, başka ülkelerin garantörlüğüne ihtiyacım yok demesine, PKK’nın “doğal lideri” olan Abdullah Öcalan’ı sürecin birincil muhatabı yapmasına karşın içeride sözde aydın geçinen şu sesi çok çıkanlar korosunun “ama ama ama” diye hükümetin başının etini yemesinin başka bir anlamı olabilir mi?
PKK’ya “ne aldın ki silah bırakıyorsun” diyenlerin bugün “Çözüm Sürecini Erdoğan bitirdi” yalanını hiç utanmadan söyleyebilmelerinin başka bir anlamı olabilir mi?
“Düne kadar Çözüm Süreci diyenler bugün ne oldu da savaş diyor” sorusunu psikolojik harp mermisi olarak kullanmanın başka bir anlamı olabilir mi?
Cevabının “düne kadar PKK asker polis öldürmüyordu” olduğunu bile bile bu soru üzerinden şehit istismarı yapanlar için her yol mubah belli ki. Ahlak ve hukuk içinde kalarak bu taarruzla baş etmenin zorluğu da ortada. Ama halka anlatmak ve hukuka başvurmaktan başka seçenek yok.