Yazdıklarını beğenmediğim, yorumlarına itiraz ettiğim, şiddetle eleştirme ihtiyacı duyduğum kalem erbabının... Aklınıza kim geliyorsa onların... Yazmalarının engellenmesini, kendilerini ifade imkânını kaybetmelerini, medya dünyasından uzaklaşmalarını ister miyim?
Bu soruya hiç tereddütsüz vereceğim “Hayır” cevabı sizleri herhalde şaşırtmayacaktır. Elimden gelse, herbirini, daha önce irtibatlı oldukları gazete ve televizyonlara döndürmeyi, başlarına hiçbir şey gelmemiş gibi kaldıkları yerden devam etmelerini sağlamayı arzu ederim...
Eleştiri ve itiraz hakkımı koruyarak elbette...
Türkiye ‘basın özgürlüğü’ konusunda sabıkalı bir ülke... İki taraflı bir sabıka bu: Hem yerli-yabancı çıkar çevrelerine merbut, o özgürlüğü kullanmaya hakkı olmayan pek çok ‘gazeteci’ kılıklı çıkarcı ve nüfuz ajanı gelip geçti bu meslekten; hem de gazetecilerin fikir ve yorumlarından ürkerek onları yola getirmeyi, yola getiremediklerini meslek dışına itmeyi, hatta hayatlarına kast etmeyi düşünebilmiş özgürlük düşmanları hep oldu...
Her anlamda kalemler kırıldı...
Tercihim ne olabilir? Yeter ki çıkarcı veya nüfuz ajanı tipler ortada ‘gazeteci’ kılığında dolaşmasın, özgürlüklerim sınırlansa da olabilir mi? Yoksa, tek özgürlüklerime dokunulmasın, varsın çıkarcılar ve nüfuz ajanları oluversin mi?
Özgürlüğün bulunmadığı ya da yarım olduğu yerde o tipler kendilerine daha fazla yer bulabilirler; fikir ve ifade özgürlüğünün sınırsız kullanılabildiği yerlerde, gerçek gazeteciler sahteleriyle daha rahat mücadele edebilir.
Son zamanlarda medyamız birdenbire ıssızlaşmaya başladı. Tek bir kalemin sebepsiz ortadan çekilmesi bile ıssızlık hissini yaygınlaştırır... Yalnız o kadar mı, o tek kişinin boşluğu kendisini fena halde hissettirdiği gibi, onun köşesini boş bıraktığı gazetede —ve diğerlerinde— çalışanları da vicdanlarına karşı borçlu hale getirir... Onunla kalem kavgasına girmiş, kıyasıya eleştirmiş, eleştirisine muhatap olmuşları öksüz bırakır...
O boşluk var ya o boşluk, dolu olduğu zamandan daha etkilidir...
Kimsenin bizlere bunu yapmaya hakkı yok.
“Yapan kim?” sorusuna verilen cevaplar daha da ürkütücü bir tablo ortaya çıkarıyor. İnanması güç bir tablo bu ve inanmakta zorlandığım için kimi suçlayacağımı da bilemiyorum...
Medyanın mülkiyet değişimi geçirdiği bir dönemden geçiyoruz; gazeteler ve televizyonların yeni sahipleri çeşitli mülâhazalarla kadro yenilenmesine gidebilirler. Gazete ve televizyon sahip değiştirdiği için çalışanlar orayı terk edebilir. Durduk yere de ilişkiler kesilebilir, uzun yılların beraberlikleri sonlandırılabilir.
Ancak bunların herbirinin kabul edilebilir nezaket çerçevesinde gerçekleşmesi beklenir.
Sürece siyasetin ve siyasilerin müdahale ettiği kokusu alındığında işin nezaketi kaçar; çoğu kez ‘siyasetçi parmağı’ süsü verilerek yapıldığından yaşanan siyaseti de yaralıyor.
İyi-kötü, yararlı-zararlı her fikir bugünün dünyasında mutlaka sesini duyuruyor. Gazete mi, kanal mı yok... Bütün kapılar kapansa, giderek güçlenen internet medyası var... Orada da yer bulamayan, kendi mecrasını kolayca bulabiliyor.
Ama geriye yine de eksik bir medya kalıyor.
Bunu bize yapmayınız.