Anadolu'nun iç aydınlığı Yûnus 800 sene öncelerde, 'gönül'ü, (o zamanki Türkçey'le Çalab dediği) 'Allah'ın 'insan bedenindeki tahtı, makamı' olarak görür ve 'Gönül Çalab'ın tahtı.. / Çalab, gönüle baktı.. /İki cihan bedbahttı, / Kim gönül yıkar ise..' der ve devam eder:
'Yûnus der ki, ey hoca!/ İstersen var, bin Hacc'a,/ Hepisinden eyice, / Bir gönüle girmekdir..'
'Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil, / Yetmiş iki millet dahî, elin-yüzün yumaz (yıkamaz) değil..'
*
Yûnus'da da, (hani Âkif, 'tasannû bilmem..' der ya, işte o mânâda)belâgatli söz söylemek san'at ve hüneri- marifeti yoktur. O, sözünü Anadolu insanının tok sözlü edâsıyla söyler.
'Ey, dünyaya aldanan! Hayr ile ihsan, kani (hani) ?
Şeddâd bir uçmak (cennet) yaptı, Nemrud göğe ok attı..
Kaarun'u da yer yuttu, Nuşrevân Âdil, kani?
Kim ki istedi buldu, kulluğu temam oldu,
Ki, Mısr'a sultan oldu, Yûsuf-u Ken'ân, kani?
*
Ve sonra da, Yûnus', 'Gelin tanışık olalum, işi âsan kılalum, /Sevelim-sevilelim, dünya kimseye kalmaz..' deyiverir.
*
Evet, Yûnus, insana ve dünyaya nasıl bakmamız gerektiğini anlatıyor, bu mısralarıyla.. (Elbette, Yûnus'un mısraında geçen, 'İsmail'e bıçak çalınması' söz konusu değildi. Belki, orada, 'emr-i ilâhî'nin yerine getirilmesine karşılık, bir nimetin gönderilişinin ve böylece, dünyevî planda en sevdiklerimizi gerektiğinde Allah'ın dini uğrunda fedâ etmeye hazır olmamızın sembolik bir ifadesi vardır.)
*
'Haqq bir gönül verdi bana.. Ha demeden, hayrân olur..
Bir dem gelür şâd olur, bir dem gelür giryân olur (ağlar).
Bir dem varır mescîdlere, yüz sürer anda (orada) yerlere,
Bir dem varır Deyr'e (Kilise'ye) girer, İncil okur, ruhbân olur..
Bir dem sanasın kuş gibi, şol zemherî(kışın en soğuk zamanı) olmuş gibi,
Bir dem beşaretten doğar, /Hoş bağ u bustân olur..'
*
Yûnus, budur.
'Yetmişiki millete bir göz ile bakmayan; Halk'a müderris (hoca bile) olsa; Hakikat'e âsi'dir..' der..
Yûnus, bu arada kendilerini halktan üstün gören kesimlerine de laf dokundurmadan edemez ve,
'Gitti beyler mürüvveti, binmişlerbirer atı,
Yediği yoğsul eti, içdiği kan olusar..' der.
Yûnus, tabiatiyle, dindarlık taslayıp ellerine fırsat geçince, dünyevî ve fâni olan herşeye düşkünlükleri doymak bilmeyen ve haram yiyenlere de dokundurur:
'Ben dervişim diyenler..Haramı yemiyenler.. Haramın yenmediği, ele geçinceye imiş.. (Yani, ele geçmediğinden..)
*
(Yûnus, sözlerini yanlış yerlere çekebilecek olanların ortaya çıkacağını tahmin ederek, kendisine ikazı, yine kendisi yapar ve 'Derviş Yûnus, sen bu sözü eğri söyleme.. Seni siga'ya, (hesaba) çeken bir Molla Qaasım gelür..' der. (Ki, Molla Qaasım'lar da hiç eksilmez.)
*
Yarın, Kurban Bayramı'nın ilk günü olarak hesap ediliyor.
Aslında, bu münasebetle, sadece 'kurban'ın, bütün ibadetlerin de temelinde var olan kutlu mânâdan bahsetmekti niyetim.. Ama, Yûnus'un bir mısraı düşünce yâdıma, diğerleri de sökün etti..
*
Bu münasebetle bir daha hatırlanmalı ki, Hz. Âdem'den itibaren, 'insan' nesline öğretilmiş bütün ibadetler, insanın hürriyetini, insan olmak kerametini koruyabilmesi ve Yaratıcısından, Hâlık'ından başkasına, hiçbir yaratılana kul olmamasını öğretme hedefine yöneliktir. Ama, 'insanın zaafları, cehaleti, ihtirasları veya Şeytan'ın 'iğvâ'ları yüzünden, ilahî emirlerin çarpıtıldığı, nice batıl yolların böyle ortaya çıktığı da bir vakıadır.
İlk insan ve Peygamber'den bugüne, Allah'u Teâlâ'nın Peygamberleri eliyle gönderdiği dinlerin hepsinin de aslının, özünün 'İslâm' olduğunu bir daha hatırlayalım.
Bu cümleden olmak üzere, 'kurban' ibadetini yerine getirmekle, aslında 'gurbe-t-en lillah' (Allah'a, Allah'ın emirlerine yakınlaşmak niyetiyle) ve bizi Allah'tan uzaklaştıran her şeyden el çektiğimizi izhar etmek için yaptığımızın şuûr ve idrakini kendimize bir daha hatırlatmış oluyoruz.
Çok ileri yaşta kendisine verilen oğlu İsmail'in muhabbetiyle dopdolu olan Hz. İbrahîm'in kalbinin, Allah inancı ve sevgisinden uzaklaştıran her şeyden temizlenmesi için, 'İsmail'ini kurban et!' emrinin gelmesinin sembolik bir ifadesi olan Kurban ve Hacc ibadetlerinin ve Hz. İbrahîm'in 'Putkıranların Pîri' olarak anılmasının hikmetini ve 'kendi İsmaillerimiz'e olan ve hattâ bazen tutku haline dönüşen sevgilerimizin sınırlarını, derin bir tefekkürle idrak etmek zorundayız.
'Muslim /Müslüman' terimi, 'Allah'a teslim olan' demek olduğuna göre, din kardeşlerime, bu kutlu ibadetlerin bereketine, hepimizin ermesi niyazıyla, tebriklerimi sunuyorum.