HDP açıkça terörizme siyaset kılıfı giydirmeye çalışıyor. Başka bir ifadeyle terörizmin siyasetini yapıyor. HDP Kandil’in siyasi propaganda bürosuna dönüşmüş durumda. Kendini Kandil’in siyasi aparatına dönüştürmüş bir HDP’nin varlığı demokratik siyaset adına vahim bir durum.
Yasallığın canına ot tıkayan bu HDP tavrına hukuk adına da, demokratik siyaset adına da artık seyirci kalınamaz. Cumhurbaşkanımızın tam olarak dediği budur. HDP eliyle demokratik siyaset öldürülürken yasal zemin bütünüyle suiistimal edilmektedir. Kimse söylenenleri yanlış yere çekmesin.
Sorun “demokratik özerklik” tartışmalarından kaynaklanmıyor. Sorun “demokratik özerklik” denilen Stalinist baskıcı yönetim tarzının silah zoruyla ilan edilmesinden ve dayatılmasından kaynaklanıyor. Hem HDP’li siyasetçiler, hem de onların yedeğindeki Erdoğanfobik aydınlar/siyasetçiler bilerek bir çarpıtma siyaseti izliyorlar. “Demokratik özerklik tartışılsın!” söylemi, bu bilinçli çarpıtmanın bir örneği işte.
Bilmeyen de sanır ki “demokratik özerklik” tartışılmıyor. Veya HDP “demokratik özerkliği” gündeme taşıdığı için hedef tahtasına oturtuluyor!
Kandil’in silah zoruyla ilan ettiği ve HDP’nin de sahip çıktığı “demokratik özerklik” ilanı, kelimenin tam anlamıyla bir “iç savaş çağrısı”dır ve “anayasal suç”tur.
Bir fikrin savunulması ayrıdır, o fikrin silah zoruyla hayata geçirilmek istenmesi ayrıdır. Yeni Türkiye’de herkes veya her parti dilediği fikri özgürce savunur. Buna mani bir durum yok. İsterse özerkliği, isterse federasyonu savunur. Hatta ayrılıkçılık da dahil her fikrin özgürce savunulabildiği demokratik bir Türkiye’den yana olduğumuzu herkes bilir.
Söylemeye bile gerek yok: Kendimiz etnik temelli özerklik, otonomi veya federasyon dahil her türlü öneriye kapalıyız. Ama bu tür düşüncelerin özgürce savunulabildiği veya bu tür düşünceleri savunmanın suç olmadığı bir demokrasiden yanayız. AK Parti’nin attığı demokratikleşme adımlarıyla Yeni Türkiye demokrasisinin bu anlamda her fikrin savunulmasına açık olduğu da biliniyor. Türkiye’de her şey tartışılıyor. Demokratik özerklik” veya “özyönetim” ilanı tamamen bu demokratik ve yasal çerçevenin dışında anayasal bir suç niteliğindedir. Bunu görmeyecek kadar kör olanlara ne söylerseniz boş elbet.
Bir fikrin/önerinin PKK tarafından nasıl silahla dayatıldığını görmezlikten gelip kendi devletini/hükümetini suçlayanlar elbette bunu bilerek yapıyorlar. PKK terörüne/faşizmine ve HDP’nin terörizme/faşizme arka çıkan siyasetine hala tek laf etmeyenler şimdi kalkmış “demokratik özerklik tartışılsın canım, ne var bunda!” türünden laflar ediyorlar.
Ya bunlar cehaletlerinden konuşuyorlar ya da düşmanlıklarından! Her iki halde de aydınlık/sanatçılık vasfı tartışmaya ziyadesiyle açık. Demek ki malum aydınlar/sanatçılar cehaletle ve düşmanlıkla malul...
***
HDP Eş Başkanı Demirtaş, 22 Nisan 2014’te kazılan hendeklerle ilgili şunları diyordu: “Hendekle değil, halkların birliğiyle çözüm sağlanmalıdır. Hendek kazılarak bir halkın, bir sistemin güvenliği sağlanamaz.”
Şimdi tam tersini diyor. Hendeklerin Kürt halkının ve ilan edilen özyönetimin güvenliği için kazıldığını söylüyor. Gel de bu HDP’ye inan...
HDP bugün Demirtaş ve Yüksekdağ gibi başkanlarının ağzından hendek terörizmine alenen ve resmen sivil bir kılıf giydiriyor. HDP, sadece hendek terörizmine ve anayasal suç niteliğinde olan özyönetim ilanına arka çıkmakla yetinmiyor, dahası PKK eliyle gerçekleştirilen katliamların tümünü de devletin/hükümetin sırtına yüklüyor. Daha ileri giderek halkı “faşist devlet”e karşı başkaldırıya çağırıyor!
Soruyorum: Bunun neresi yasal, bunun neresi hukuka uygun, bunun nesi demokratik siyaset?
***
HDP’li siyasetçilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geldiğinde içimizden birilerinin kalkıp bunu “Eski Türkiye’nin işe yaramaz ve çözümsüzlüğü derinleştiren yöntemi!” biçiminde ambalajlaması doğru bir okuma değildir. O eski Türkiye’de Kürt halkı devletten demokrasi talep ederdi. İnkarın, asimilasyonun ve baskının olduğu o dönemlerde Kürt halkının talep ettiği tek şey, kendi kimliğinin kabul edilmesi ve üzerindeki baskının kaldırılmasıydı. Yeni Türkiye’de Kürt halkının kimliğini inkâr eden bir devlet yok. Kürtler üzerinde baskı uygulayan bir devlet de yok. İnkâr da, asimilasyon da, cebir politikaları da Erdoğan liderliğindeki Ak Parti iktidarında tarihe uğurlandı.
Şimdi Kürtler üzerinde acımasız bir PKK baskısı/zulmü var. Ve şimdi Kürt halkı güvenlik talep ediyor. PKK zulmüne ve baskısına karşı kendi devletinden/hükümetinden güvenlik talep ediyor. Ben de Cumhurbaşkanımız gibi düşünüyorum:
Teröre destek veren ve terörü alenen teşvik eden HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması bizi eskiye döndürmez, tam tersine terörle mücadelede olumlu neticeler sağlar.