Eskiden, kabahatin çoğu Türkiye’de aranırdı... Türkiye’yi tecrit eden Avrupa politikalarının biricik sorumlusu olarak Ankara gösterilirdi.
Bunu bizim aydınlarımız yapardı...
Batı’ya perestij eden, en üstün değerin Avrupa’dan neşet ettiğine inanan, demokratik olarak kurtuluşumuzu Batı’ya benzemekte (yani Batı’ya teslim olmakta) arayan aydınlarımız...
Kaç yıldır, eylem halinde “suçüstü” yakalanıyorlar; Batı’dan neşet etmiş değerleri gerekçe göstererek ülkelerini suçluyorlar.
Bunların bir kısmı, “Helsinki yurttaşı” olarak anılırdı.
Hâlâ böyle anılıyorlar, hâlâ bunlardan bol miktarda var ve hâlâ aramızda yaşıyorlar.
Batı, Türkiye’nin terörle mücadelesini eleştirir.
Bunlar da eleştirir...
Batı, kategorik olarak PKK’yı suçlamaz, bu örgütün eylemlerini kriminalize etmez.
Bunlar da öyle...
Batı terör örgütlerine yönelik hukuki yaptırımları bir “insan hakları ihlali” olarak görür; problemi terör örgütlerinin patlattığı bombalarda değil, bu bombalara karşı alınmış güvenlik önlemlerinde arar...
Bunlar da öyle.
Batı, FETÖ konusunda kırılgandır; bu örgütün faaliyetlerini hoşgörüyle karşılar.
Bunlar da öyle...
Batı, “Türkiye aleyhtarı” her faaliyete alan açmakla övünür, bunu demokratik bir hak sayar.
Bunlar da öyle...
Batı’dan gelen her şey doğru kabul edildiği için, son yıllarda Batı’nın alametifarikası haline gelmiş “yabancı düşmanlığı”, İslamofobi ve “kurumsal faşizm” bu aydınlar tarafından genellikle hoşgörülüyle karşılanır.
Bunlardan biri, önceki gün, “Avrupa’yla, demokratik dünyayla savaş halindeyiz” diye yazdı.
Bir Helsinki yurttaşı, evet...
Türk bakanların kara yoluyla seyahatleri engelleniyor, toplantıları iptal ediliyor, uçaklarına “iniş izni” verilmiyor...
Savaş halindeki ülkelerde görülebilecek türden sert ve edepsiz uygulamalar.
Helsinki yurttaşları bu edepsizliği yapanları değil de, bu edepsizliğe muhatap olan ülkeyi (yani kendi ülkelerini) suçluyor.
Hayır, bayraklarını alıp sokağa çıkmalarını, Almanya ve Hollanda’daki faşizan uygulamayı protesto etmelerini beklemiyoruz.
Hoşgörülü serinkanlılıklarını devam ettirsinler...
Serinkanlılıklarıyla bin yaşasınlar da, “savaş”ın bir tarafı olan Batı ülkeleri hakkında bir çift söz söylesinler.
Hiç değilse, “Bir bakanı sınırdan çevirmeye kalkmak da ne oluyor, konsolosluğa sokmamak da ne oluyor, seyahat ve toplantı özgürlüğünü engellemek de ne oluyor, azılı köpeklerinizi vatandaşın üzerine salmak da ne oluyor, bakanın maiyetindekileri gözaltına almak da ne oluyor? Üstelik bu terbiyesizliği yaptığınız kişi, bir hanımefendi... Yakışıyor mu uygarlığınıza?” desinler.
Bunu demeyecekler.
Hoşgörülü ve sakin olmamız gerektiğini telkin edecekler... “Sakin olalım, Batı’daki tepkileri anlamaya çalışalım. Niçin bunlar bizim başımıza geliyor. Düşünelim...” diyecekler.
Ben de diyorum ki, nesini anlayacaksınız be hey utanmaz arlanmaz adamlar!
Batı dediğiniz, hoşgörülü tebessümlerinizin eşliğinde her cinayeti işlemiş... Bünyesinden “faşizm” diye bir ideoloji çıkarmış... Dünyayı iki kez ateşe vermiş... “Soykırım” kavramının mucidi olmuş... Irkçılık ve yabancı düşmanlığında bayraktarlığı kimselere kaptırmamış... Sömürgelerinde milyonlarca insanın kanına girmiş...
Nesini anlayacaksınız!
Batı, insanlığa “değerler” (demokrasi, hukuk, insan hakları vs...) armağan etmekle övünür. Kendisine benzemeyenle karşılaştığında bu değerlerden bir tekini bile hatırlamaz.
Hadi anlayın!
HAMİŞ
Doğan Medya Grubu’nun garsonu geçenlerde Almanya’ya kızıyordu.
Ne yapıyormuş Almanya?
Türk bakanların konuşmasını engelleyerek, “evet” oylarının artmasına katkıda bulunuyormuş.
Bu da Helsinki yurttaşı olmaya çabalayan bir Yozgatlı.