Önce şuna açıklık getirelim, helalleşmek çift taraflı bir eylemdir. Yani karşılıklı hakların helal edilmesidir. Kul hakkı diyoruz ya o işte. "Allah'ın huzuruna çıkmadan sen beni affet ki Allah da affetsin" demek. İlahi olduğu kadar dünyevi bir eylem.
Her dünyevi şey gibi siyasetle de yakından ilgili... (Dinin sadece ahiretle ilgili bir şey olmadığını bildiğimizi varsayarak rahat rahat yazıyorum ama umarım haddimi aşmıyorumdur.)
CHP'nin tezkere oylamasına hayır demesinden sonra Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir helalleşme videosuyla gündeme gelmesinden bahsediyorum. Belli ki 'yeni CHP'nin mimarı olarak Kılıçdaroğlu'nun eski CHP'nin bagajlarından kurtulmak ve küstürdüğü kesimlere açılmak istiyor.
28 Şubat'ta hayatı karartılan, İkna Odalarına alınarak psikolojik işkenceye uğratılan başörtülülerin "CHP'ye hakkımız helal olsun" demesini bekliyor.
Bana kalırsa başörtülülere yapılan zulmü hiç konu etmesin. Zira o yara CHP'ye rağmen AK Parti sayesinde sarıldı. Sadece bir tek hususu hatırlatıp konuyu kapatayım ben de; Türkiye'de tüm kadınlara seçme hakkı 1934'te verildi. Bu esnada bazı kadınlara seçilme hakkı da tanındı. Ancak tüm kadınlar 2013'de seçilme hakkı elde etti. Çünkü ülkemizde başörtülü olarak okumak, kamuda görev almak, milletvekili ya da belediye başkanı olmak mümkün değildi. Kılıçdaroğlu ve CHP, hadi helalleşin; o tarihten bu tarihe, ölüsüyle dirisiyle bu ülkenin başörtülü kadınlarıyla.
Çaldığınız hayatlarıyla, yok ettiğiniz ümitleriyle...
O iş o kadar kolay değil yani...
Üstelik daha bir özür bile dilememişken.
Başörtüsünü geçelim!
Dedik ya, helalleşmek karşılıklı bir eylem.
"Helalleşmek" değil de "Helallik istiyorum" dese, bir nebze daha yakışık alırdı. Özür dileyerek, affedilmeyi umarak karşınıza gelen ve helallik isteyen birine hakkınızı helal etmemek pek istisnai bir durumdur. Helallik isteyebilmek de erdemdir çünkü. Bir eğilmedir, had bilmektir. Af dilediğiniz kişinin değil ilahi adaletin önünde yerlere kadar eğilmektir. Bunu gerçekten yapabilmiş bir kişiye zaten helaldir tüm haklar.
Ama helalleşmek retorikte kalıyorsa, bu ancak yeniden bir hak ihlalidir. İstismardır çünkü. Hakkını yediğin insanları bir de istismar etmektir.
CHP'nin yediği haklar Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir videoyla silebileceği boyutların çok üzerinde zaten. Bir videoya değil GB'lara TB'lara sığmaz o cürümler.
Biz Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi getirdiği yerden konuşalım ve sondan başlayalım; tezkereye hayır deyişlerinden...
Öyle ya 'eski CHP', kan kusturduğu, affedersiniz hapishanelerde dışkı yedirdiği Kürtlerden helallik istesin, Kılıçdaroğlu'nun CHP'si de PKK'nın şehit ettiği evlatların annelerinden helallik istesin. PKK'ya operasyon yapılmasına müsaade etmeyen bir CHP olarak gitsin mesela evlatları PKK tarafından kaçırıldığı için 2 yıldır evlat nöbeti tutan Diyarbakır annelerinden af dilesin.
15 Temmuz gecesi televizyondan izlediği darbe girişiminde şehit verdiğimiz kahramanlarımız için, FETÖ'ye arka çıktığı için, Libya'daki askerlerimize lejyoner dediği için, Karabağ'ın kurtuluşunda Türkiye, "cihatçıları gönderiyor" diyerek Batı'ya şikayet ettiği için, Akdeniz'in önemini kavrayamayan vizyonsuzluğu için, Türkiye Akdeniz'de bayrak gösteriyorken muarızlarımızı haklı bulan açıklamaları için, Suriye'de eli kanlı Esad'ı ve dibimizde terör devleti kurmak isteyenleri desteklediği için... Türkiye'den özür dilesin, milletimizden helallik istesin.
Tabii bir de "Kimse işinden atılmayacak, namus sözü veriyorum, kim işinden atılırsa bana gelsin" dediği halde CHP'nin son seçimde kazandığı belediyelerden attığı 25 bin işçinin karşısına çıksın ve "Söz veriyorum işlerinize geri döneceksiniz" desin.
Kadrolaşmak için işten attığı her bir işçi yerine dört yeni işçi alarak kurdukları israf düzeni için vatandaşlarımızdan özür dilesin.
Öyle büyük laflar etmekle olmuyor bu işler. Küçük bir özür ve sahici bir yüzleşme gerek önce.
Kemal Kılıçdaroğlu buyursun, Ekrem İmamoğlu'nun işten attığı işçilerle başlayabilir helalleşme turuna.