Bugün Hürriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü olan Sedat Ergin, İsrail yanlısı Washington Enstitüsü’nün Kürt Devleti kurma hedefiyle ilgili, aynı gazetenin Washington muhabiri olduğu yıllarda şunları yazmıştı:
“Demokrat aday Clinton’ın seçim zaferinden memnun olanların başında Yahudi lobisi yer almakta. Yahudi lobisinin en güçlü kuruluşu AIPAC (American Israeli Public Affairs Committee) Başkanı David Steiner ‘Clinton’ın karargahında birçok adamımız var, yeni yönetimde de bu adamlar kilit noktalara yerleştirilecek’ demiş bu sözleri basına sızdırılınca da istifa etmek zorunda kalmıştı. İsrail’in Washington’daki önemli adamlarından diğeri, Martin Indyk, ABD’nin Irak toprak bütünlüğünü savunan geleneksel çizgisini açıkça eleştirerek bu politikanın artık sorgulanması gerektiğini Kürt sorununun açıkça tartışıldığı bir toplantıda dile getirmişti.”
Indyk, Tel Aviv’in düşüncelerini dile getirirken, Sedat Ergin de bir başka yazısıyla bizi Washington’daki Barzani yanlısı Kürtler’in Nevruz kutlamasına götürsün. Gece boyunca halay çekenlerin arasında AIPAC’ın eski müdürü, ABD’deki İsrail lobisinin önde gelen isimlerinden Moris Amitay, gerek attığı kahkahalar gerekse de elinden düşürmediği “Kürdistan” bayrağıyla dikkat çekiyordu.
Nasıl iştir bunlar? Indyk, Irak’ın bölünmesinin yararlarından söz ediyor, başkanlığını yaptığı Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü el altından, Türkiye’nin Güneydoğusunu da kapsayan, Kürdistan haritaları dağıtıyor!
O yıllarda Türkiye İsrail’in has dostuydu değil mi? Siyasileri, devlet adamları Türkiye’ye gelir, gezer, ağırlanır, GAP’a götürülür, kürsülerden kardeşlik nutukları atarlar. Kanuni’nin engizisyondan onları nasıl kurtardığını, Türklere teşekkür borçlu olduklarını anlatır ancak Abdülhamid’in bütün Osmanlı borçları karşılığında bile (5 milyon İngiliz altını) Siyonist bir devlet kurmak için Filistin’i satmamasından söz etmezler; ona hala duydukları kini dile getirmezler!
Her ne kadar demokratik toplumlarda algı yaratmak konusunda en büyük görevi üstlenmiş yazılı ve görsel medya aracılığıyla yıllar yılı İsrail’e dost gözüyle bakmaya koşullandırılmış olsak bile, biraz araştırmak ve okumak zahmetine katlanırsak dostun pek de dost gözüyle bize bakmadığını görürüz.
Kürtler açın isyan bayraklarını!
MOSSAD kolları sıvayıp Türkiye’yi başta İran diğer Müslüman ülkelere karşı cephe almaya itmeye başladı 90’lı yıllarda. En büyük yardımcısı CIA’ydı. Bir zamanlar ülkede en çok okunan “2000’e Doğru” dergisinin 11 Ekim 1992 tarihli sayısındaki “Türkiye-İran savaşını kışkırtan CIA ekibi” başlıklı yazı çok çarpıcıdır. Dergi, Amerikan-Türk Dostluk Derneği içinde Karanlıklar Prensi Richard Perle, emekli general James Vaught ve “Barış Suyu Projesi”nin mimarı Joyce Starr’ın savaş kışkırtıcılığına soyunduklarını öne sürer. Perle ile Vaught’un ortak noktaları Yahudi olmalarının yanı sıra İsrail’le yakınlıklarıdır. Dahası Kürt sorunuyla yakından ilgilenmektedirler. Ne var ki, İsrail ve onun ABD’deki onlarca uzantısının çabalarıyla Türkiye’nin İran’la savaşması, Müslüman ülkelerle bağlantılarını koparıp atması mümkün değildir elbet! Bu noktada MOSSAD kolları sıvar. Provokasyonlar birbirini izler. Ve rahmetli Uğur Mumcu cinayetiyle Jak Kamhi suikast girişimleri devreye girer! Tabi bu arada Çetin Emeç ve Muammer Aksoy cinayetleri de köktendinci adreslere yazılır.
Cinayet ve suikast girişimleri birbirini izlerken CIA’nin kurduğu VOFI (Hür Irak’ın Sesi) garip bildiriler yayınlamaya başlar: “Ayaklanın ey Kürt Halkı! Zaman geldi! Müttefikler sizi yalnız bırakmayacak! Her eylemi sonuna kadar destekleyeceğiz!” Bu bildiriler sonucunda, Saddam saltanatının sona ermesiyle, Kürtler isyan bayraklarını dalgalandırmaya başladı. Bu sıralarda gazeteci Güneri Cıvaoğlu’nun anlattığı bir olay vardır ki akıllara ziyandır. Cıvaoğlu ABD’nin Kürtleri nasıl silahlandırdığını bir bir sıraladıktan sonra Tahran’da ABD kuvvetlerinin bulunduğu binada yaşadıklarını anlatır. Çok iyi Türkçe bilen bir albay ve yarbayla otururlar, albay duvarı kaplayan haritada Kuzey Irak ve Güneydoğu Türkiye’ye işaret ettikten sonra şöyle der: Saddam’ın bıraktığı silahlara, terk ettiği havaalanlarına Kürtler el koyacak. Orada Kürt devleti kurulacak. Sizden toprak isteyecekler. Ya vereceksiniz barış olacak... Ya da vermeyeceksiniz, savaşacaksınız!!
Ya Türkiye Güneydoğusunu PeKeKe adında, Tel-Aviv’in kuklası terör örgütüne terk edecek, bu illerde önce özerklik ilan edilecek ardından eyalet düzenine geçilecek ya da savaşılacak. Tabi, ABD’li albayla yarbayın Türkiye’yi hiç mi hiç tanımadığı bu söylemlerinden bellidir. Ne bu milletin geçmişini biliyorlar, ne de duygularını, inançlarını anlayabiliyorlardı. Bilselerdi, Türkiye’den bir karış toprak koparabilmek için önce 80 milyon yurttaşını öldürmek gerekiyor ve de buna Allah’tan başka kimsenin gücü yetmez, böyle konuşmalar yapmazlardı!