"Eğer böyle bir muafiyet Türkiye'ye verilmezse, bu direkt Türkiye'yi etkiler. Burada Rusya falan hedef değil, direkt Türkiye hedef demektir."
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Alparslan Bayraktar'ın bu sözleri, diplomasi trafiğinin hızlı aktığı bu günlerde geldi. Dolayısıyla, bu 'sıkışık diplomasi trafiği'nden bağımsız değerlendirilmemesi daha isabetli tespitlerin yapılmasını sağlar.
O zaman başlayalım, 'yoğun diplomasi trafiği'ni ele almaya.
Haftaya çok dolu bir gündemle başladık. Sayın Cumhurbaşkanımızın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 'telefon diplomasisi' haberini görevi devralmaya gün sayan Amerika Birleşik Devletleri müstakbel başkanı Donald Trump ile görüştükten sonra Ankara'ya gelen Kuzey Atlantik Paktı (NATO) Genel Sekreteri Mark Rutte'nin ziyareti haberinin takip etmesi nasıl birbirinden bağımsız değerlendirilmemeliyse geçtiğimiz hafta ortalığı 'yangın yeri'ne çeviren 'füze kullanma izni' ve 'Moskova'da nükleer füzelerin taşınması' çerçevesinde artık aleni bir şekilde dillendirilen 'nükleer felaket senaryosu'ndan tabii ki bağımsız olmadığı gün gibi ortada.
O da yetmiyor; Lübnan ve İsrail arasında 'ateş-kes' haberi bomba gibi düşüveriyor; İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 'en ufak sıkıntıda bozarız' tehdidi eşliğinde. Bitti mi; biter mi, Orta Doğu'da gündem hep yoğun hep bir son dakika; Lübnan'da 'yeni statüko' girişimi olur da Suriye'de hareketlenme olmaz mı?
Tüm bunlar olurken tabii İran da 'açıklama' ile dahil oluyor: İran Dışişleri Bakanı, 'Türkiye'yi Suriye'nin iç işlerine karışmaması konusunda uyarıyoruz. Rusya'nın Suriye'deki varlığının aksine. Türkiye, Suriye'de yasa dışı olarak bulunuyor ve Suriye'nin hiçbir meselesiyle ilgisi yok' diyerek zaten 'sıkışık' olan diplomasi trafiğine 'yeni' parametreler ekliyor.
Çin durur mu? O da 'hamlesini' yapmazsa olmaz. Çin'in satın aldığı İran petrolü miktarının geçtiğimiz aya nazaran bu ay yüzde 10 azaltmasını İranlı uzmanlar ABD yaptırımlarının sıkılaştırılmasının sonucu olarak değerlendirirken İsrail'e 1 Ekim'deki İran füzelerine karşı olduğunu da ekliyorlar.
Yani anlayacağınız 20 Ocak 2025'e giderken 'saflar sıklaştırılırken' Türkiye her zamanki gibi 'merkez'de ve kullanılan kaldıraç ise 'enerji'. Çünkü 'arz güvenliği' için Rus gazına ihtiyaç var ve bunun bilinmesine rağmen Biden yönetiminin 'giderayak' Gazprombank'a yönelik aldığı yaptırım kararının hiç de 'dostane' olmadığı ortada.