Lübnan'ın maruz kaldığı siber saldırı Hasan Nasrallah'ın dediği gibi Hizbullah'a ağır bir darbe niteliği taşıyor.
Ancak bu darbe sadece Hizbullah'a değil aynı zamanda doğrudan Lübnan'a, dolaylı olarak da İran'a ve tüm İslam dünyasına indirilmiş ağır bir darbedir.
Doğrudan Lübnan'a indirilmiş bir darbedir. Çünkü Hizbullah Lübnan devletinin önemli bir parçasıdır.
Lübnan devlet yapısı bilinen devlet organizasyonlarından farklıdır.
Daha doğrusu Lübnan'da bir devlet yok dini cemaatlerin yönetimi paylaştığı bir yapı vardır.
Elimde bulunan 2017 yılındaki paylaşım cetveline göre devletin 155 yüksek bürokratik makamın 43'ü Maruniler, 13'ü Katolik Rumlar, 11'i Ortodoks Rumlar, 3'ü Ortodoks Ermeniler, 2'si Aleviler,1'i Mesihi azınlık, 1'i Latinler, 34'ü Sünni Müslümanlar, 33'ü Şii Müslümanlar ve 12'si Dürziler'in elindedir.
33 resmi makamı elinde bulunduran Şii Müslümanları Hizbullah temsil etmektedir.
Yani Salı ve Çarşamba günü vurulan siber darbe, daha sonra yapılan bombalamalar Hizbullah'ın şahsında doğrudan Lübnan devletine yapılmış bir saldırıdır ve vurulmuş bir darbedir.
Hizbullah, Lübnan'ın resmi bir parçası olmanın yanı sıra fiilen İran dini rehberine bağlı bir örgüt olduğu için darbe dolaylı olarak da İran'a vurulmuş bir saldırı ve darbedir.
Tüm İslam dünyası Gazze'de yürütülen soykırıma karşı çıkarken, soykırımcı İsrail'in hiçbir tepkiyi ciddiye almayarak İslam dünyasının bir başka parçası olan Lübnan'a saldırması aslında darbeyi aynı zamanda İslam dünyasına vurmak anlamına gelir.
Çünkü görünen o ki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın söylediği gibi İsrail, " Bütün askeri kabiliyetlerini mobilize etmiş durumda ve bunun için aşamalı strateji uyguluyor Gazze'den sonra şimdi Lübnan'a geçiyor, daha sonra belki başka hedeflere doğru yönelecek."
Başkan Erdoğan ta başından beri tek hedefin Gazze olmadığını söylemişti!
Evet genişleme/işgal politikasını pervasızca yürüten İsrail, bu siber saldırı ve Beyrut'a atılan bombalarla savaşı Filistin dışına yaymaya çalışıyor.
Lübnan'a saldırıyor çünkü Lübnan'ın İsrail'e karşı direnebilecek bir ordusu yok.
Oradaki direnişi Hizbullah temsil ediyor.
Hizbullah da İran bağlantılı olduğu için İsrail'i destekleyen batı dünyası Hizbullah'a karşı yapılan operasyonlara karşı çıkmayacak aksine destek verecektir!
İsrail'in uyguladığı aşamalı stratejinin hedefi vadedilmiş topraklar olduğunu düşünürsek Lübnan'dan sonra ikinci hedef muhtemelen Suriye olacaktır.
Çünkü Suriye'de de İsrail saldırılarına direnecek bir ordu yoktur. Aksine Suriye'nin üçte birine tekabül eden Fırat'ın doğusunda oluşturulan kanton ABD/İsrail güdümünde bir yapıdır. Yani İsrail Suriye'nin üçte birini zaten işgal etmiş durumdadır.
Türkiye'nin askeri müdahaleleri olmasaydı Suriye'nin kuzeyi de İsrail'in işgali altında olacaktı.
Ayrıca İsrail kafasına estikçe Suriye'de belli mevzileri bombalarken Türkiye'ye karşı horozlanan rejim, saldırıları sadece seyrediyor başka bir tepki de vermiyor!
Doğusu işgal edilmiş Suriye'nin Lübnan'dan sonra sıranın kendisine geleceğini görememesi düşündürücüdür!
Mısırın da Ürdün'ün de Türkiye'nin de aşamalı stratejinin hedefinde olduğu görülüyor.
Nitekim Hakan Fidan Ürdün'ün askeri alarm seviyesine geldiğine dikkat çekip, ' Bu alarm verici bir şey. Lübnan'ı düşünürken Mısır'ı bölgenin tamamını içine alacak bir savaş riski mevcut ve Netanyahu bunu ilerletmeye kararlı.' diyor.
Öte yandan ABD, 'Lübnan'da savaş kaçınılmaz değil!' mesajı veriyor.
BM, 'Bölge felaketin eşiğinde' diyor
Ürdün diken üstünde, Mısır tehlikenin farkına vararak devlet aklını devreye soktu ve Türkiye ile ilişkileri geliştirdi.
Sadece Suriye rejimi Türkiye'nin uzattığı zeytin dalına karşı ayak diretiyor.
Bu durum İsrail'in işini kolaylaştırmaktan başka bir şeye yaramıyor.
Rusya, İsrail saldırılarına karşı Suriye'yi korumuyor aksine yeşil ışık yakıyor!
İran desen İsrail'in Suriye'ye saldırısı için tek gerekçesi zaten İran.
İsrail, 'İran mevzilerini bombalıyorum.' demiyor mu?!.
Türkiye devlet aklını devreye koyarak, bu önemli ve kırılgan süreçte aradaki ihtilafları bir kenara itip rejim ile normalleşmeye hazır olduğu iradesini ortaya koydu.
Esed rejimi her zamanki gibi önce Türk askerinin çekilmesi şartını koştu sonra nereden baskı geldiyse çekilmeden de görüşebiliriz mesajı verdi.
Ancak rejimin temsilcisi Dışişleri Bakını Faysal Mikdad Arap Birliği toplantısında Hakan Fidan konuşmaya başlayınca salonu terk etti konuşma bitince geri geldi!
Rejimin kapısına dayanmış olan tehlikeye rağmen bu tavır, normalleşmeyi geciktirmek bir yana engelliyor maalesef.
Buna rağmen Türkiye büyük devlet refleksi ile hareket ederek kapıları kapatmıyor.
Öyle anlaşılıyor ki Türkiye'nin rejim ile üst düzey görüşmeleri Astana toplantıları gibi ortamlarda ancak gerçekleşebilecek.
İsrail'in bu kadar saldırganlığının, evet arkasında batı desteği var ama asıl İsrail'i cesaretlendiren durum İslam dünyasının dağınıklığıdır.
Tarih boyunca da İslam dünyasının işgale uğradığı dönemlere bakınca aynı manzara görülüyor.
Bugün de İsrail'i güçlendiren en önemli faktör İslam dünyasının dağınıklığıdır. Yoksa batı zaten batılığını yapıyor.
Olmayan şey İslam dünyasının İslamlığıdır!
Hizbullah'a yapılan saldırıyı Şii'dir İran desteklidir diyerek görmezden gelip kenara çekilmek aymazlıktır.
Saldırı Hizbullah şahsında bütün İslam dünyasına karşı yapılmıştır.
İsrail'in savaşı bölgeye yayma çılgınlığına seyirci kalmak bölge ülkelerinin kendi felaketlerini hazırlamalarından öte bir şey değildir.
İsrail Gazze'de bir avuç mücahid ile bir senedir baş edemezken onca orduları bulunan devletler daha neyi beklerler?!
Uluslararası sistem de iflas ettiğine göre!!!