İstanbul bir Ramazan gününe bombalı terör saldırısıyla uyandı. PKK, bir yıl önce bu günlerde terör için düğmeye basmıştı. Seçim sonuçları Ak Parti’nin tek başına hükümet kurmasına imkân vermeyecek bir Meclis aritmetik ortaya koymuştu ve bu, PKK tarafından terör saldırıları için elverişli ortam olarak değerlendirildi.
Saldırıyı ilk paylaşanlara, “devlet Kürtleri katlediyor” zehrini akıtarak dolaşanların sus pusluğuna ve PKK terörünü “cemre düştü, bahar geldi” diyerek kutlayanların neşesine bakınca faili tahmin etmek de zor olmuyor.
PKK’nın Şırnak’ta, Nusaybin’de bozguna uğratıldığı, “öz yönetim” ilanlarının pratiği olarak açtığı çukurlara gömüldüğü, teröristleri kırsala çekmeye, çıkamayanları sivil diye kakalamaya çalıştığı sırada İstanbul’da, İstanbul Üniversitesi yakınında bombalı bir saldırı gerçekleştirildi.
“Verilmek istenen mesaj, saldırının hedefi ne?” gibi anlamsız sorular sormaya gerek yok sanırım. Terörün, elinden gelen maksimum zararı vermek dışında bir amacı yok. Artık sadece Türkiye’den değil spesifik olarak Kürtlerden de intikam almak istiyor PKK. Çünkü Kürtleri de kaybetti.
***
Devletin ceberut politikalarının PKK’ya propaganda yapma imkanı sağladığı zemin ortadan kalktıktan sonra PKK çözüm sürecini istismar etmeye çalıştı. Kürtler ise PKK’nın silah bırakma ve sorunları siyasetle çözme ihtimali için HDP’ye destek verdi. Çünkü Kürtler için en önemli sorun PKK’ydı. Bu desteği PKK kendi iktidarına ruhsat olarak gördü. “Türkiyelileşme” yalanı ise siyaseti istismar etmenin bir aracı olarak devreye sokuldu. HDP’nin oyunu artırmak, Türkiye’deki solcuların desteğini kazanmak, Cihangir-Nişantaşı hattını arkasına almak, Erdoğan nefretiyle bitap düşmüş azınlığa ümit olmak, Batı medyasında ferah feza boy gösterebilmek için hazırlanmış bir strateji.
Sonra ne oldu?
PKK, dağda yaptığı planın şehirde başarıya ulaşacağını düşünecek, Kürt halkını köleleştirebileceğini zannedecek kadar eblehleştiğinden, devletle başedebileceğini vehmedecek kadar kendini dev aynasında gördüğünden ve Rusya’nın, İran’ın, Almanya’nın, ABD’nin gönderdiği istihbaratçılara fazla güvendiğinden “Türkiye’yi Kobanileştirme” planlarını hayata geçirmeye koyuldu.
***
Ya sonra?
Kürt halkı HDP’ye verdiği desteğin kendisine hizmet olarak değil PKK terörü olarak döndüğünü gördü ve ibreyi doğrulttu. PKK’dan kurtulma ümidiyle HDP’ye vermiş olduğu desteği de çekti.
HDP’li vekilleri insan içine çıkamaz hale getirdi. Selahaddin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken Brüksel sokaklarında yürüyebildikleri gibi rahat yürüyemiyor artık Diyarbakır’ın, Sur’un sokaklarında.
CHP ve FETÖ ile yaptıkları zımni ittifaka TSK’yı da dahil edecek ve böylece Erdoğan’ı devireceklerdi. Buna bile bahis oynadılar. Oynadıkları her bahiste daha çok insan öldü. Her bahiste kandırdıkları Kürt gençlerini sürdüler sahaya. Ve sonunda Kürtlerin lanetine uğradılar.
80 vekille parlamentoda, iki bakanla hükümette olabilmiş bir partiyken bugün artık PKK ile aynılaşmış ve siyasi parti olma hüviyetini kaybetmiş bir terör aparatından bahsediyoruz.
Sırrı Süreyya Önder’in ‘keskin zekası’ bile tevil edemiyor, o kadar derin bir çukurdalar yani!
Türkiye’nin terörle imtihanı elbet bir gün sona erecek ama bu ihanetler asla unutulmayacak ve cezasız kalmayacak.
Ramazan muhasebe ayı
Ramazan kardeşliğin, hatırlamanın, paylaşmanın, arınmanın ayı. Yani bir muhasebe ayı.
Bu ayı nefis muhasebesine, bolca ibadete ve yardımlaşmaya ayıralım. İyilik sofraları kuralım. Orucun bizi kötülükten uzak tutması gerektiğinin bilinciyle orucumuzu tutalım.
Bayramın bayram olabilmesi için orucun da bizi tutması gerektiğini unutmayalım.
Ramazanınız mübarek olsun.