Beklenen oldu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı. Mahkeme yargılama sürecinin sonunda HDP'nin kapatılıp kapatılmayacağına, alacağı cezanın ne olacağına karar verecek.
Yüksek Mahkemenin kararı ne olursa olsun, öncülü yedi partinin ardındanHDP'nin temsil ettiği "PKK'nın siyasi uzantısı" olma çizgisihep aynı akıbete uğrayacak.
Hiçbir demokratik hukuk devletinde terör örgütlerinin parti kurup Meclis'e vekil sokmasına, sokaklara çıkıp terör propagandası yapmasına, parti binalarını terör örgütü irtibat bürolarına çevirmesine müsaade edilmez çünkü.
Türkiye de edemez.
Kapatma davasının siyasi sosyal kimi sonuçları elbette olacaktır, bunları ayrıca değerlendirmek gerekir. Ama HDP'nin kapatılması hukuken bir mecburiyettir.
Aldığı oydan, meşruiyetin şekil şartlarını yerine getirmesinden bağımsız olarak gördük ki HDP bir Türkiye partisi değildir.
On yıllardır binlerce defa tecrübe edildiği üzere, seçim gereken her kritik olayda ve konuda HDP, PKK'dan ve PKK'nın hizmet ettiği emperyalistlerden taraf olmuştur. Bir kez bile Türkiye'yi seçmemiştir.
Kimse kendini kandırmasın.
İstiklal Marşı'nı söylemeyen, söylenirken yüzünü ekşiten, salonlarına odalarına mecbur kalmadıkça bayrak asmayan, bilakis teşkilat binalarından rulolar dolusu PKK-YPG paçavraları çıkan, şehitlerimize şehit demeyen, ölü teröristlere şehit diyen bir parti HDP.
ABD'de IŞİD'e, İngiltere'de IRA'ya, İspanya'da ETA'ya nasıl müsaade edilmemişse ve terör örgütü silahlarını gömmeden sivil-siyasi alana ayak basamıyorsa Türkiye de PKK'nın sivil siyasi alanda at koşturmasına müsaade edemez.
Fazlasıyla sabretti ayrıca Türkiye.
Devlet PKK'ya silah bırakma fırsatı sundu, bekledi, sabretti.
HDP ve öncüllerine her yeni başlangıçta siyaset yapma imkanı verdi. Kasasına para, seçim pusulalarına ismini koydu, oylarını saydı topladı, barajı aşmışsa Meclis'in kapılarını açtı...
Ama kurdukları partilerde yollar her defasında Kandil'e çıktı.
Meşru yollar açıkken ille de yer altından tünellerle dehlizlerle çukurlarla terör örgütüne lojistik sağlanıyorsa, seçilenler milletin vekili olmak varken PKK'nın temsilciliğini yapıyorsa, kimse kusura bakmasın; o parti kapatılır.
Hukuken ve mecburen kapatılır. Hukuk, siyasetin müdahale edebileceği, esnetebileceği bir alan değildir.
Anayasa Mahkemesi'nden karar çıkana kadar enseyi karartmadan, "kapatmak da çare değil ki, yenisini kuruyorlar" diye sızlanmadan hukuka ve Türkiye'ye güvenerek bekleyelim.
Çünkü HDP'yi "Türkiye partisi" ambalajıyla piyasaya süren PKK'nın planladığı, olmasını arzu ettiği şeydir bu: Yıldırmak!
Terör saldırısıyla onlarca insanımızı katlederken de, gencecik oğullarımızı kızlarımızı hain bir tuzakla şehit ederken de, bölgede şehirleri camileri okulları yakıp yıkarken de, küçücük çocukları dağa kaçırırken de hep aynı şeyi istiyor. Bizi yıldırmak. Türkiye'yi bölünmeye razı etmek istiyor PKK.
O yüzden HDP'nin kapatılmasına ya da ceza almasına en az üzülecek odaktır PKK.
"Kapatırlarsa kapatsınlar, zaten çukur terörü döneminde özerklik ilanları için kurduğumuz Demokratik Bölgeler Partisi var halihazırda. İşaret ederiz vekillerimiz DBP'ye geçer. CHP ve İP ile ittifak DBP üzerinden devam eder. Hem HDP de çok kirlenmişti" dediklerine eminim.
Çok yakında liberal görünümlü yahut yabancı sermaye ve markayla satın alınmış "yerli" bir "gazeteci" PKK'nın ifade özgürlüğünü kullanmasına yardımcı olur nasılsa. O da olmazsa PKK'nın her tür medyası var zaten.
Dolayısıyla, Türkiye olarak, HDP ve ardılları silah bırakana dek yılmayacağız.