HDP’nin seçimlerden önemli bir başarı ile çıktığı doğru. Doğu - Güneydoğu’da yoğunlaşmış olmakla birlikte “Ak Parti - Erdoğan karşıtlığı” motivasyonuyla Türkiye’nin tamamından oy aldığı, bazı illerden milletvekili çıkardığı da doğru. Yüzde 13 oy, 80 milletvekili, MHP ile başabaş bir durum. İstanbul’da MHP’nin önünde bir sonuç.
HDP’nin Cumhurbaşkanı adaylığında Selahattin Demirtaş’ın tüm Türkiye’den oy istediğini, son seçimde de ana söylemin “Türkiye partisi olma” üzerine oturduğunu biliyoruz. Demirtaş olsun, Sırrı Süreyya olsun, bu seçimlerde alınan başarıda “Emanet oylar”ın etkisinin bulunduğunu da ifade ettiler ve “Emanet oyların beklentisini gözardı etmeyecekleri”ni söylediler.
Burada öncelikle “Emanet oylar”ın HDP’yi nerede görmek istediği gibi bir sorunun önemli olduğunu düşünüyorum.
Soru şu:
-HDP, “Türkiyelileşmek” söylemiyle bir toplum kesimini avutan, ama gerçekte Doğu - Güneydoğu’da, arkasındaki silahlı yapı ile özel bir yönetime doğru koşan bir parti mi olacak, yoksa “Türkiyelileşmek” o silahlı yapının tasfiye edildiği, gerçek anlamda ülkenin Doğu’sunun - Batısının entegre olduğu, HDP’nin de bu anlamda bir misyon üstlendiği bir parti mi olacak? Daha özetle HDP, etnik ve bölgesel özerklik amaçlı, illegal silahlı yapının devam ettiği bir siyasetin peşinde mi olacak, yoksa diyelim Ak Parti, CHP ya da MHP gibi bir parti haline mi gelecek?
“Emanet oylar”ın sırf Ak Parti ve Erdoğan düşmanlığı ile HDP’ye bu soruları hiç sormadığını, Doğu - Güneydoğu’da silahlı yapının oy güvenliğine yönelik tehdidini hiç önemsemediğini biliyoruz. Ama şimdi ne yapacak?
Bu konuyu nihai planda HDP ile konuşmak gerektiği de açıktır. Orada mesela “Selahattin Demirtaş’la konuşmak yeterli olur mu?” sorusu bile işin ne kadar kritik olduğunu görmeye yeter. Hepimiz Demirtaş’ın “Belirleyici irade” olmadığını biliyoruz. Şu ana kadar durum böyle, ama ya yarın ne olacak? Yarın, yani şu seçimde ülkenin her yerinden HDP’ye “Emanet oy” verildikten sonra ne olacak?
Yalçın Akdoğan sordu ama onu geçelim, sade vatandaş olarak biz soralım ya da HDP’ye oy vermiş olan İstanbul’lu “Endişeli modern - Beyaz Türk - Doğan medya mensubu vs.” sorsun:
-O silahlı yapıya ilişkin söyleyeceğiniz bir söz yok mu? O silahlı yapı devam mı edecek? Başka hiçbir partinin arkasında silahlı yapı yok, bölgede çok etkin biçimde var olan, vatandaşın ensesinde hissettiği silahlı yapının tehdidi, büyük şehirlerdeki Kürt vatandaşlara kadar uzanıyor, bu hiç şüphesiz demokrasi ile bağdaşamaz. Ülkede barajı aştınız, Meclis’te MHP ile üçüncülüğü paylaşıyorsunuz, her ortamda söz söyleme imkanına sahipsiniz, nasıl olacak silahlı yapı ile ilişkiniz? “Bizim silahlı yapı ile ilişkimiz yok, bize hiçbir katkısı yok silahlı yapının” gibi memleketin aklı ile alay etmeye kalkışmayın. “Silahlı yapı böyle devam etsin, bu tabiidir” demeniz de akla ziyan olur. O silahlı yapının öncelikle HDP’nin üzerinde bir vesayet oluşturduğunu düşünmemek mümkün değil. HDP’ye oy veren Kürt kitlesinin de, “Emanet oylar”ın da “silahlı yapı”yı normal gördüğü söylenemez. Sonuçta oy’un olmazsa olmazı özgürlüktür, silah ise özgürlüğün katledilmesidir. HDP, “oy” alanına girmişse onun gereği olarak “silah”a karşı çıkması gerekir.
HDP’de politika yapanların, benim bu söylediklerimi çok iyi bildiklerini tahmin ediyorum. Şu an onlar için esas meselenin, silahlı yapıya ilişkin bir görüş belirlemek olduğunu gördükleri de muhakkaktır. Ancak sorun, bu görüş belirleme işini özgürce yapıp yapamayacakları, burada tayin edici konumun İmralı ya da Kandil’de mi yoksa HDP merkezi yönetiminde mi olduğu hususudur.
Seçimlerde halk iradesinin “deruni bir bilinç”le oluştuğu hüsnü zannı vardır. Eğer öyle ise HDP’nin Türkiye’nin tamamından oy alarak 80 milletvekili ile Meclis’e gönderilmesi, halkın HDP’yi “Normal” bir siyasi parti haline getirme operasyonudur denebilir. Halk HDP’ye “Sana oy verdim artık parti olmayı başar, silahlı yapı çetedir, çeteden parti olmaz” diyor. HDP’nin sınavı bu mesajı alıp almamakta odaklanıyor. Sakın “Emanet oy” “aptal oy” yerine konmasın!