HDP seçim boyunca “Türkiyelileşme” iddiası öne çıkardı.
Oysa Kandil yüzünü çoktan İran’a döndürmüştü bile.
HDP “Türkiyelileşme” derken Kandil “İranîleşme” yolunda yeni bir rota çiziyordu.
HDP’nin “Türkiyelileşme” iddiası, sadece ve yalnızca oy devşirmeye yönelikti.
Çünkü bir proje olan Demirtaş’a bu iddia üzerinden siyaset yapması salık verilmişti.
Aslında proje olan HDP’nin kendisiydi.
Demirtaş bu projenin başındaki kişiydi.
Bu projenin iki amacı vardı:
Birincisi, Türkiye’nin Kürtlerini CHP’lileştirme.
İkincisi, AK Parti iktidarını alaşağı etme.
Seçimlerde CHP’den HDP’ye bilinçli olarak akan oylar bu aşkın bir ürünüydü.
Seçimlerden sonra HDP’nin “AK Parti-CHP koalisyonu”nu ısrarla savunması da bu sevdanın bir eseriydi.
Kılıçdaroğlu-Demirtaş görüşmesinden sonra önceki gün yapılan açıklamalarda bu karşılıklı siyasi paslaşma bir kez daha görünür hale geldi.
CHP sözcüsü, Demirtaş’ın son günlerdeki açıklamalarının “barış” adına ne kadar önemli olduğunu söylerken HDP sözcüsü, “AK Parti-CHP koalisyonu”nun “sorunu” çözecek tek formül olduğunun altını çiziyordu.
CHP, HDP’yi tam da siyaseten sıkıştığı bir dönemde “oksijen çadırı”na almakla yetinmeyip bir mesaj veriyordu: “HDP benim yanımda. Benimle koalisyon kurarsanız bu sorun çözülür.”
Öcalan’ın talimatını dinlemeyen CHP, HDP ile geliştirdiği bu yoldaşlık ilişkisi üzerinden Kandil’e sözünü dinletebileceğine inanıyorsa ham hayal içinde.
CHP, Kandil üzerinden içine girdiğimiz bu kaotik ve çatışmalı süreçten çıkabilmenin yegane adresinin CHP’den geçtiğini söylemek istiyorsa yanlış bir siyaset izliyor demektir.
CHP, PKK silahları üzerinden artık AK Parti’nin bölgeye sokulmayacağı varsayımı üzerinden HDP yoldaşlığı üzerinden bölgeye yerleşebileceğine inanıyorsa tamamen yanlış bir denklemin içine kendisini yerleştiriyor demektir.
***
Diyarbakır’a giden CHP heyetinin içindeki milletvekillerinden birinin, “AK Parti bundan sonra Fırat’ın ötesine geçemez!” demesi, PKK silahları üzerinden AK Parti’nin tehdidinden öte bir anlam taşımaz.
Bu siyaseten ilkesiz ve ahlaksız bir tutumdur.
HDP’nin PKK’nın silahlarına dayanarak laf söylemesini anladık anlamasına da CHP’ye ne oluyor acaba?
CHP yanlış ve tehlikeli sularda yüzüyor.
***
HDP kendini bir siyasal aktör olmaktan çıkarttı.
Tamamen Kandil’in bir siyasi bürosu gibi çalışıyor.
Kandil tamamen İranîleşme siyaseti izliyor ve HDP ise bu silahlı siyasetin siyasi sözcülüğünü yapıyor.
Dolayısıyla HDP’nin “Türkiyelileşme” iddiası, Kandil’in “İranîleşme” duvarına çarparak geri dönüyor.
HDP’yi kapatmayı düşünmek son derece yanlış.
HDP bunun telaffuzundan dahi siyasi rant elde edeceğine inandığı için bu tartışmalardan son derece memnun.
HDP’nin kapatılması ve dokunulmazlıkların kaldırılması gibi tartışmalar, “barış” ve “çözüm sürecinin devamı” için HDP’ye oy veren, ama görünen gerçeklik üzerine pişmanlık duyan milyonlarca seçmeni HDP’ye tekrar raptetme amacına hizmet ediyor.
Buna Bahçeli’nin eklediği “şerefsiz” suçlaması ise HDP açısından ballı börek.
HDP arayıp da bulamadığı malzemeyi Bahçeli aracılığıyla elde etti.
HDP’ye şu veya bu sebeple oy veren seçmenlere “şerefsiz” demek, siyaseten de ahlaken de sorunlu bir yaklaşım.
Sadece HDP’ye değil, herhangi bir partiye oy veren seçmenleri bu tür suçlamaların odağına oturtmak asla kabul edilemez.
AK Parti’ye oy verenlere yönelik o aşağılık suçlamaları unutmadık elbet.
Terörü arka çıkan bir siyasetin şerefsizlik bağlamında eleştirilmesi ayrı bir konudur, ama bir partiye oy veren seçmenlerin doğrudan “şerefsiz” diye suçlanması ayrı bir konudur.
MHP, HDP’ye verilen oyları HDP lehine konsilide ederken PKK terörü dolayısıyla HDP’ye yönelen toplumsal tepkiyi de birkaç oy uğruna kendine akıtmak için tehlikeli ve yanlış bir dil kullanıyor.
***
HDP’nin kapatılmasına gerek yok.
Kandil HDP’yi siyaseten kapattı zaten.
Kandil HDP’yi silah siyasetine yaslanan İranîleşme eğilimiyle boğarken birileri HDP’yi oksijen çadırına almaya çalışıyor.
CHP’nin yaptığını MHP tam tersi bir yönde yapıyor.
Çünkü biliyorlar ki HDP’ye oy verdiği halde pişman olan Kürt oylar tekrar AK Parti’ye dönerse tekrar bir seçimde AK Parti tek başına iktidardır.
Aman dikkat!
CHP ve MHP’nin bu siyasi tuzağına gelmeyelim...
Bir şans verilirse ne olur?
Yalçın Akdoğan’ın dediği gibi PKK’ye bir değil bir çok kez şans tanındı.
Şimdi birileri “bir şans daha tanınsın” diyor.
Bunu diyenler şu sorunun cevabını vermeli:
Bir şans daha tanındığında ne değişir?
Bir şans daha tanındığında PKK’nın silahlı güçlerini koşulsuz bir biçimde sınır dışına çekeceğini ve ülke içinde de kamu düzenini ihlal anlamına gelecek davranışlardan kaçınacağını söylüyorlarsa hay hay hemen o şans tanınmalı derim.
Ne pahasına olursa olsun “barış “ ve “çözüm süreci” diyenler, PKK’nın silahlarıyla oluşturduğu zalimâne statükonun devamını istiyorlar demektir.
Hoş bir temenninin içi boş ise sahibini de itibarsızlaştırır.