2015 Seçimleri öncesinde HDP’nin bağımsız adaylarla mı, yoksa parti olarak mı seçimlere gireceği ‘kendileri açısından’ önemli, hatta yaşadıkları tartışmalara bakılırsa hayati bir kararın arifesinde oldukları görülüyor. Böylesi kritik bir kararı gündemlerine alırken, kendi kehanetine fazlasıyla kapılmanın verdiği savrulmayla, zımnen bir teklifi tartışmaktan ziyade bir tehdidi dillendirmekten de geri durmuyorlar. Seçimlere parti olarak girip baraj altında kalırlarsa, hüsran anlamına gelecek bir neticeyi, Türkiye için en hafif ifade ile kriz olarak sunmaktan geri kalmıyorlar. Yaniseçimlere parti olarak girip barajı geçemezlerse, ortaya çıkacak temsil krizinde sorumluluk almak yerine, geçmişte fazlasıyla üslendiği ‘kendisini jiletleyen aktör’ rolünü bütün Türkiye’nin yönetmesini istiyorlar.
HDP seçimlere parti olarak girip baraj altında kalırsa, ortaya çıkacak netice temsil krizinden ibaret değil. Çünkü temsil meselesi, adaletsiz bir şekilde olsa da, bölgenin farklı partiler üzerinden Meclise taşınmasıyla aşılabilir. Bu elbette arzu edilecek bir tablo olmaz. Lakin çok daha acı bir gerçek HDP açısından ortaya çıkmış olur. Milliyetçilik gibi ilkel bir damara sahip oluşu, hem de Kemalist ulus devlet uygulamaları ve 1990’ların yıkım yıllarına rağmen; Kürtlerin hâlâ büyük gövdesinden destek alamayan PKK hareketinin siyasal anlamda başarısızlığı tescillenir. Böylesi bir başarısızlıktan bir tehdit momenti çıkarma hedefi ise defalarca aynı akıbetle sonuçlanan, bitmek tükenmek bilmez ‘devrimci halk savaşı’ girişimlerinden başka bir şey olmayacaktır.
HDP, seçimlerde yüzde 6-8 arasında oy oranı sağlayıp baraj altında kalırsa, neticenin ‘bile isteye siyasal intihar’ olduğu da tescillenecek. Bu, tahmin edilen tartışmanın bile yaşanmayacağı anlamına gelebilir. Ancak yüzde 9-10 arasında kalan bir oy oranı ortaya çıkarsa, kalkıştıkları siyasi hamle başarısız olsa da, ortaya çıkan krizi kısmen yönetme imkânı bulacaklardır.
HDP, Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde tam bir tiyatroya dönen söylem ve temsil formülüyle barajı yakalayabilmişti. Bu duruma, CHP’nin seçimlerin daha en başında havlu atarak aday göstermemesi ciddi anlamda etkili olmuştu. En baştan kazananın belli olduğu bir seçimde muhalefetin kurucu bir siyaset yerine fantezi yapma imkânını kullanması, HDP’nin cüzi bir fark yaratmasını sağlamıştı.
2015 Seçimleri ise bütün dinamikleriyle Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinden ayrılmaktadır. Bırakın siyasal fanteziye imkân vermesini, kuvvetle muhtemel 2002’den bu yana siyasal yelpazede ‘ikinci yeni tahkimatın’ yaşanacağı bir seçim olacak. 2015-2019 arası siyasal takvimde rutin dışı bir gelişme olmazsa, Türkiye uzun yıllar sonra, dört sene boyunca seçim baskısından kurtulmuş olacak.
HDP barajı geçerse, öncelikle, ‘AYM kapatmayınca’ kendi kendilerine kapattıkları kurumsallaşmış BDP ikincil aktöre dönüşüp, başarının başat aktörü ‘Cihangir marjinal faydası’ ortaya çıkacaktır. Başarısız olursa, yine ‘Cihangir’in sebep olduğu siyaset mühendisliğinin çöküşü konuşulacak. Cihangir’in herhangi bir konuda kusurlu veya haksız olması yeryüzü şartlarında imkânsız olduğundan; tabiî olarak ‘temsil krizine’ odaklanıp siyasal intiharın unutulması sağlanacak. Bu aslında, 2011 Seçimlerinde, hapishaneden Meclise tünel kazma girişiminin bir başka sahnesinden başka bir şeye de benzemeyecek.
HDP’nin, toplumsal taban itibariyle, kendilerine barajı aşacak katalizör vazifesi göreceklerini düşündükleri yüzde 1-2’lik sol-liberal kesimle Türkiye partisi olma umudu siyasi basiret açısından tartışmalıdır. Kaldı ki, mezkûr sol-liberal dünya ile ‘HDP tabanı’ mukayese edildiğinde, Kürtlerin ezici çoğunluğunun açık bir şekilde toplumsal merkezde görüneceği söylenebilir. Dolayısıyla, ülkenin sosyolojik vasatının marjlarında yer alan oylarla barajı aşmanın, barajı aşmaktan daha fazla bir anlamı da olmayacaktır. Çünkü yaşanacak şey; bir Türkiyelileşme eğiliminden ziyade, hâlihazırda yeterince marjlara savrulmuş olan ‘HDP elitlerinin’, merkezinde seküler kimliğin yer aldığı bir trend içerisinde daha da vasattan uzaklaşması anlamına gelecektir.
HDP’nin parti olarak seçimlere girdiği ama baraj altında kaldığı senaryoyu eskatolojik bir bağlama şimdiden oturtmuşa benziyorlar. Lakin bu, bir kıyamet senaryosu için fazlasıyla naif bir okuma. Çünkü ne HDP ne de Türkiye açısından böylesi bir krizden kıyamet çıkmayacak. Kısacası, herkes ‘önümüzdeki maçlarına bakacak’. Yaşanacak olan, onlarca belediyeyi yöneten bir partinin seçimler için giriştiği siyasal mühendisliğinin çökmesi olacak.
Son tahlilde, hayat memat meselesine dönüştürmeden, seçimlere ‘nasıl’ gireceklerine karar vermeleri gerekiyor. Bu kararı ‘parti olarak gireceğiz’ şeklinde vermenin ciddiyeti, ‘barajı geçemezsek’ hesaplarına değil, nasıl geçebiliriz planlarına odaklanmaktan geçiyor.