HDP’nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “HDP binalarına saldıranlar AKP ve MİT istihbaratı ile görevlendirilmiş çetelerdir, maaşlı insanlardır. Devlet eliyle bir linç kampanyası yapıldı” diyor.
Kanıt var mı?
Hayır!..
- Ardından; “Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi partimizi açıkça hedef gösteriyor; ‘olanlardan HDP sorumludur’ diyorlar. Onurlu hakim ve savcılara çağrı yapıyorum; Başbakan ve Cumhurbaşkanı’ndan bunun delilini isteyin” diye devam ediyor.
Kendi iddiasına delil gösteriyor mu?
Hayır!..
- HDP binalarına saldıranlara “Çoğunuz cebinde çay parası olmayan insanlarsınız. Bu iktidar sizin arkanızda durmayacak. Bunlar gidiciler ve siz ortada kalacaksınız. Hepiniz yargı önüne çıkacaksınız. Kendinizi yakmayın” diyor.
Mahalleleri silahla işgal ederek sokaklara mayın döşeyen, çukurlar açarak, barikatlar yığarak bombayla tuzaklayan, girdikleri evlerin pencerelerden polise, askere, ambulansa, cenaze aracına silah sıkan ‘gençler’e ‘kendinizi yakmayın’
diyebiliyor mu?
Hayır!..
(‘Fakirsiniz’ hitabına bu hengamede değinemiyoruz bile. ‘Üstten konuşma, aşağılama, kibir’ gibi konularda hep ‘başkalarına’ bakan ‘aydın’lara bırakalım bunu!)
8Bazı Kürt vatandaşlara ve onların işyerlerine yönelik saldırılara ilişkin “anasından doğduklarına pişman etme hakkınız var” diyor.
Diyarbakır’da molotof kokteylleri ile işyerleri, evleri ateşe verilenlere “o yüzü maskelileri analarından doğduklarına pişman etmeye hakkınız var” diyebildi mi?
Hayır!..
***
Demirtaş, daha baştan “PKK’ya silah bıraktırma gücümüz yok” demişti.
Kabul...
PKK’ya silah bırak ‘çağrısı’ bile yapma gücünüz yok...
O da kabul...
Gücünüz ‘ateşi kesin’ demeye de yetmiyor, araya ‘Devlet de operasyon yapmasın’ demeden...
Hadi o da kabul, zira sizin de işiniz zor!
Ama en azından;
- Kimseyi şehirleri yakmaya çağırmasanız...
- Şehirleri yakanlar arasında ‘gençler-faşist’ ayrımı yapmadan aynı tepkiyi
verseniz...
- Eli silahlı, bombalı, roketli ‘gençleri’ de ‘kendinizi yakmayın’ diye uyarsanız...
- Size oy veren, partiniz için ‘seçim kampanyası’ yapan ‘gençlere’ “Durun, mahalleleri işgal etmeyin, sokaklara mayın döşemeyin, çocukları kullanmayın, askere-polise silah sıkmayın, roket atmayın” çağrısı yapsanız...
- HDP’li belediyelerin yönetimindeki o mahalleler işgal edildiğinde, o mayınlar, bombalar yerleştirildiğinde “Biz buraları siyasetle kazandık, silaha bırakmayız” deseniz...
- Bugün askerin, polisin temizlemeye çalışırken şehit verdiği mayın ve bombaların ‘yerleştirilmemesini’ sağlasanız...
- Hadi yerleştirildi, bugün “sökün ve silahlarınızı da yanlarına bırakarak mahalleleri terk edin; kendinizi ve halkı tehlikeye atmayın” çağrısı yapsanız...
- Size Kandil’den “Siyaseten ne başardınız ki bize silah bırak diyorsunuz” ayarı vermeye kalkanlara “Fırsat mı veriyorsunuz ki, hele bir gölgenizi çekin” deseniz...
- “Bu özgüvene sahip olduk” resti çektikten sonra geri adım atmasanız...
- Gençler ellerine silah, bomba, mayın, roket verilerek ölüme gönderilmese...
- Asker de, polis de şehit olmasa...
Barışı getirmek, ölümleri durdurmak, ‘gençleri kurtarmak’tan söz ediyorsanız, mahalle halkını silahlı işgal altında tutanlara kalkan olmayı değil, onları ‘daha fazla suça ve kana bulaşmadan’ silah bırakmaya ikna etmeyi denemelisiniz.
Çok geç değil.