İspanya’da, ETA’nın siyasal uzantısı olan parti (“Batasuna”), sırf “terörü kınamıyor” diye kapatılmıştı. Konu AİHM’e intikal etmiş, AİHM İspanya mahkemelerinin “kapatma” kararını “yerinde” bulmuştu.
Soru şu:
HDP gibi, terörle ve terör örgütüyle bağını koparmamış bir partiye AB ülkelerinde izin verilir mi?
HDP’nin, Batasuna’ya göre “artıları” (!) var üstelik.
HDP de, evet, terörü kınamıyor ama “marifetleri” bununla sınırlı değil. Teröre lojistik destek sağlıyor (2015 yılında hendekler HDP belediyelerinin temin ettiği iş makinalarıyla kazılmıştı), PKK militanlarına silah taşıyor (bir HDP milletvekili, terör örgütüne silah taşırken yakalanmıştı), PKK’nın “askere alma birimi” gibi çalışıyor. (Dağa giden yol, HDP’den geçiyor. Terörist adayları, ancak HDP’nin mihmandarlığında ve HDP’nin çizdiği rotayla dağa gidebiliyor.)
Hal böyle iken, HDP kapatılmalı mı?
Buna verilecek cevap umumiyetle şöyle bir şey olur: Kapatılsın ne olacak, yenisi kurulur... Daha önce onlarca kez denenmiş “yargı eliyle siyasi partilere çeki düzen verme” girişimi bir kez daha ters teper... Partiyi kapatanlar, kapattıklarıyla kalırlar, yeni kurulan parti de terörle mesaisine kaldığı yerden devam eder.
Benim düşüncem de şu:
Kapatılsa da olur, kapatılmasa da olur.
Hayır, “sonuç vermeyeceği, yenisi kurulacağı, bu işten PKK kazançlı çıkacağı” için değil.
Bir kısım insan şöyle diyecektir:
Hangi görüşten olursa olsun, hangi tehlikeli düşünceyi seslendirirse seslendirsin; değil mi ki bir “temsil”den geliyor, partinin kapatılıp kapatılmayacağına yargı değil, halk karar vermelidir.
Profesör Turhan Feyzioğlu’nun partisini halk kapatmıştı mesela...
Üstelik sıkı Atatürkçüydü ve “Kemalizm eksikliğini” gerekçe göstererek partisinden (yani CHP’den) ayrılmış, Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni kurmuştu.
Parti, halkın güvenine mazhar olamadı...
Ecevit’in DSP’siyle, Özal’ın ANAP’ını da halk kapattı. (Şimdi DSP’liler “Hayır, DSP yaşıyor” diyecektir ama bence yaşamıyor.)
Süleyman Demirel’in partisini hatırlayan bile yok... Kendi elleriyle kurduğu DYP artık bir tabela partisi...
Rahmetli Erbakan’ın “partileri”, ha keza...
HDP, evet bir temsilden geliyor, belli bir kitlenin desteğiyle yaşıyor ama bu demek değil ki yürüttüğü siyaset meşrudur ve saygıdeğerdir.
Bu parti ve bu partide siyaset yapan arkadaşlar “saygıyı” hak etmiyor maalesef.
Ben saygı duymuyorum en azından...
Bir parti düşünün ki, siyaset üretmesin, yeni hiçbir şey söylemesin, parlamento çalışmalarını sabote etsin, “Terör sorunu konusunda çözüm öneriniz nedir?” diye sorulduğunda sürekli İmralı’yı ve Kandil’i işaret etsin. İmralı ve Kandil devreye sokulduğunda da kulağının üstüne yatsın...
Kendilerini “Türkiye partisi” olarak lanse etmişlerdi oysa...
Sadece Kürtlerden değil, Türklerden de oy istemişlerdi.
Bir sürü Kürt olmayan aday göstermişlerdi ve bazılarını milletvekili, belediye başkanı seçtirmişlerdi,
Dahası, “yasama faaliyetinin bir parçası olacaklarına namus ve şeref sözü” vermişlerdi.
Sonuç mu?
Kürtlerin ve Türklerin hukukunu gözeteceklerdi, en ucuzundan “kimlik siyasetine” yöneldiler.
Demokratikleşmenin ve yeni anayasa sürecinin takipçisi olacaklardı, “PKK terörünün mazeret üreticisi” haline geldiler.
Dolayısıyla, namus ve şeref sözünün gereğini yerine getirmemiş oldular.
Bunun değerlendirmesini halk yapmalıdır.
Mutlaka yapacaktır...
PKK baskısı ortadan kalksın, halkın iradesine ambargo konulmasın, bir de öyle görelim.
Bakalım tehditle, kolpayla, şantajla kendilerini seçtirenler, daha ne kadar işgal edecekler o kürsüleri!