HDP Merkez Yürütme Kurulunun çağrısı üzerine 6-7 Ekim 2014'te terör örgütü YPG/PKK yandaşlarının 35 il ve 96 ilçede gerçekleştirdiği saldırıların üzerinden 6 yıl geçti.
Olaylar sırasında 37 "nitelikli adam öldürme", 29 "adam öldürmeye teşebbüs", 3 bin 777 "mala zarar verme", 25 "alıkoyma", 395 "hırsızlık", 15 "yağma", 308 "iş yeri ve konut dokunulmazlığını ihlal", 13 "Türk bayrağını yakma”, suçu işlendi.
Ve olayların üzerinden 6 yıl geçtikten sonra yeni tutuklamalar yaşandı.
Terör örgütü PKK’nın siyasi kolu olduğu bilinen bu partinin teröre verdiği aleni destek ve bu destek sebebiyle seçilmiş belediye başkanlarının ve en son kimi yönetici ve temsilcilerinin tutuklanması HDP’nin meşruiyetini tekrar tartışır hale getirdi.
En son Kars belediye başkanının tutuklanması ve yerine kayyum atanmasıyla HDP’nin elinde il belediye başkanı kalmadı.
Bir taraftan partinin önemli isimleri tutuklanıyor ama öte yandan HDP mecliste üçüncü büyük parti olarak temsil ediliyor; HDP’li vekiller meclis yönetiminde görev alıyor; kırmızı plakalı araçlarla taltif ediliyorlar ve parti her sene hazineden milyonlarca lira mali yardım alıyor!
Belediye başkanları örgüte imkân sağladığı gerekçesiyle tutuklanırken partinin hazineden aldığı milyonlardan örgüte imkân sağlamadığı konusunda vatandaşın da kuşkusu var elbette.
Ortada bir gariplik var. HDP vekilleri ve yöneticileri PKK’ya açıkça destek çıkıyorlar. Ve bu vekiller dokunulmazlık zırhı içinde terör örgütünün propagandasını yapıyorlar. Yeri geliyor güvenlik güçlerine kafa tutuyorlar ve tokat atacak kadar işi ileri götürüyorlar.
Gerçek şu ki, kimi vatandaşlar terör örgütünün propagandasıdır diye HDP’nin isminin anılmasından bile rahatsız olduklarını dile getirecek kadar konu toplumu geriyor.
Açıkçası terör örgütüne bu kadar aleni destek veren bir partinin dünyanın en demokratik ülkesinde bile siyaset yapamayacağı hemen herkes tarafından seslendirilmektedir.
Yüksek mahkeme bu partiyi mevcut mevzuatı uygulayarak kapatabilir.
Ama kapatmak çözüm olur mu?
Çünkü daha önce de kapatıldı ama çözüm olmadı. Partilerinin kapatılacağını anlayınca hemen yedek bir parti kurdular ve siyaseti orada sürdürdüler.
Kurdukları ilk parti Halkın Emek Partisi (HEP)ydi. Anayasa Mahkemesi 14 Temmuz 1993'de HEP’in kapatılmasına karar verdi.
Tedbir alınmıştı kapatılacağı anlaşılınca, HEP'in kapatma davası sürerken 7 Mayıs 1993'de Demokrasi Partisi (DEP)kuruldu.
Anayasa Mahkemesi, Demokrasi Partisi hakkında 16 Haziran 1994’te kapatma kararı aldı. Ama yine tedbir alınmıştı. Dava sürerken 11 Mayıs 1994'de bu kez Halkın Demokrasi Partisi (HADEP)kuruldu.
13 Mart 2003 tarihinde parti kapatıldı. Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, kapatma kararının oy birliğiyle alındığını belirtti ve gerekçeyi şöyle açıkladı:
"Partinin PKK'ya yardım yataklık ettiği ve yasadışı eylemlerin odağı haline geldiği anlaşıldığından Anayasa'nın 68. ve 69. maddeleri ile 2820 sayılı siyasi partiler kanununun 101 ve 103. maddeleri gereğince kapatılmasına karar verilmiştir."
Bitti mi?
Bitmedi 9 Kasım 2005 tarihinde Demokratik Toplum Partisi (DTP) kuruldu.
11 Aralık 2009 tarihinde Anayasa Mahkemesi onu da kapattı.
En son 15 Ekim 2012 tarihinde Halkların Demokratik Partisi(HDP) kuruldu ve şu anda 56 milletvekili ile TBMM’nin üçüncü büyük partisi konumunda.
Benim kanaatim partilerin kapatılmasının çözüm olmadığı istikametindedir. Geçmiş tecrübeler bunu gösteriyor.
Çözüm nedir?
Anayasa ve yasaların çizdiği hudut belli; kapatmak zorunda kalırsa kapatır. Hukuken kimse bir şey söyleyemez. AİHM de itiraz edemez. Batasuna kararı ortada.
Ama ben kapatmasız çözümlerden yanayım.
Teröre destek kabul edilemez. Parti kapatılmamalı ama kademeli cezalandırma ile desteğe engel olmaya çalışılmalıdır.
Son tutuklamaları da ben hem terörle mücadele bağlamında hem de kademeli cezalandırma olarak değerlendiriyorum.
Bu şekilde kademeli yaptırımlar artırılmalıdır.
Hazine yardımı uzun bir süre için mutlaka kesilmelidir.
Ayrıca HDP’ye oy veren seçmenin sosyolojisi objektif olarak masaya yatırılmalıdır. İdeolojik olarak HDP ile yan yana durması mümkün olmayan seçmenin tavrı mercek altına alınmalıdır.
Diyarbakır anneleri bu sosyolojinin farklı bir versiyonudur.
Ve bence bu annelerin eylemleri HDP üzerinde parti kapatma müeyyidesinden daha etkili bir rol oynamaktadır.
Türkiye’de birilerinin hâlâ telaffuz ettiği gibi bir Kürt Sorunu değil ‘terör sorunu’ vardır.
Diyarbakır annelerinin direnişi de terör sorununa karşı bir direniştir.
Dün Refah Partisine oy veren muhafazakâr Kürt seçmenin bugün 180 derece zıt istikametteki HDP’ye oy vermesinin sebepleri bence çok önemli!