HDP açıkladığı seçim beyannamesiyle, uzunca zamandır parçalı bir şekilde yapılan tarifleri tahkim etmiş oldu. Ortaya çıkan manzara pek iç açıcı değil: Ciddiyetsizlik, marjinallik ve tutarsızlıktan oluşan sacayağı üzerine oturmuş bir HDP fotoğrafı görülüyor.
HDP, PKK’nın yaşamakta olduğu normalleşme sancılarını gidereceği düşünülen ve ‘Türkiyelileşme’ olarak kodladığı açılımı organik bir dönüşüm olmaktan çıkarıp ‘mühendisliğe’ dönüştürdüğünden beri, yukarıda zikredilen sacayağına oturmuş durumda. Her bir ayağı farklı boyutlarda olmasına rağmen, dengenin sağlanması durumunda ‘sacayağı’ ortaya çıkmaktadır.
Böylesi bir yapıda, taşıyıcı ayaklardan ziyade taşıdığı zeminden gelecek baskı, dengeyi kırılgan hale getirmektedir. Zira üç ayağın birbirinden bağımsız bir şekilde farklı boyutlarda olması, denge halinin oturduğu zemine göre şekillenmesine yol açmaktadır. Zaten sacayağı da, muhkem olmayan zeminler için bir çözüm yoludur. Dindar tabana rağmen Diyanet’i kaldırmayı hedeflemek, başkanlık sistemine karşı çıkıp demokratik bir başka idari sistem önerisinden ibaret olan demokratik özerkliği savunmak ve PKK’nın silahsızlanmasını telaffuz bile edemeyip vicdani reddi savunmak dengesizliklerden bir denge hali yakalama umudundan başka bir şey değildir.
Siyasi partileri büyüten, muhkem bir tabana kavuşmalarını doğuran ya da hâlihazırdaki tabanlarını tahkim etmeyi sağlayan unsurların başında ciddiyet gelir. Hele kanlı bir geçmişin ve büyük acıların içerisinden geliyorsanız, en uzak durmanız gereken çizgi ergen çıkışları aşamayan, sorumlu tutulamayacak kadar rahat ve ciddiyetsiz söylemlere savrulmamanız olur. En azından demokratik özerklik arzu edecek kadar siyasi ve idari dönüşüm vaat ederken, kahve muhabbeti düzeyini aşacak bir ekonomi-politik dile sahip olmanız beklenir.
Türkiyelilik iddiasıyla yola çıkıp, Türkiye’deki nadir toplumsal mutabakat noktalarına göbekten karşı çıkışın ürettiği marjinallikle; değil iddianıza ulaşmanız, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan bile olabilirsiniz. HDP, Türkiyelileşmeyi büyük bir öz siyasal dönüşüm olmaktan ziyade, kendilerine ödenmesi gereken kerameti kendinden menkul bir diyet borcu olarak görüyor.
HDP bir Türkiye partisi olamamasını çözmesi gereken bir sorun olmaktan ziyade, konforlu bir siyasi alan yaratmanın kolay bir aracı olarak düşünüyor. Toplumsal tabanını ancak Kürtlerin bir kısmından alabilen ve son tahlilde etnik bir siyasete yaslanan aktör olmasına rağmen, Kürtlere akılsız bir nesne muamelesi yapmaktan da geri kalmıyor.
HDP beyannamesinde ortaya çıkan tabloya bakılırsa, Kürtler içerisinde telaffuz edemeyeceği çok sayıda başlık bulunuyor. HDP bu tutarsızlığı ‘çok dilli’ bir siyaset teknolojisiyle aşacağını düşünüyor. Bunu da oldukça şark kurnazı tarzında yapabileceğini ümit ediyor. Başka bir ifadeyle, kişiselleştirilmiş bir kampanya tekniğiyle sorunun üstesinden gelmeye çalışıyor. Diyarbakır’da kullanacağı dil ile Kadıköy’de kullanacağı dilin birbirine akraba bile olmamasının siyaseten yeterli bir sigorta poliçesi olduğuna inanmışa benziyor. Lakin varoluşsal düzeydeki tutarsızlık krizinin sürdürülebilir olması mümkün değil. ZiraKürtler akılsız bir nesne değil. Aksine ülkenin en aktif ve bilinçli siyasal öznesi konumundalar.
HDP’nin sahicilik krizi yaşamayacak beyannamesi tek bir cümleden ibaret olabilirdi: Kan akmasına koşulsuz, şartsız müsaade etmeyeceğiz! Bunun dışındaki her şey HDP açısında lafügüzaf olduğu gibi, dile getirdikleri ve yeni olduğunu düşündükleri her bir başlığın da uzunca bir süredir başka sahipleri bulunmaktadır.