Biz adım adım seçimlere doğru ilerlerken, kaderimizi belirleyecek derecede önemli gelişmeler peş peşe ortaya çıkıyor. Fazla geriye gitmeden olup biteni maddeler halinde konuşalım.
Bir: Çok uzun yıllardır Türkiye’yi esir alan, Abdullah Öcalan’ın teslim edilmesinin ardından farklı boyutlar kazanan terör ve büyük resimdeki Kürt sorunu, 2015 yılında da yumuşak karnımız olmaya devam ediyor. Hala bu coğrafyanın kodlarını yazanlar, Kürtler üzerinden Ankara’yı köşeye sıkıştırmanın hesabını yapabiliyor.
İki: Oysa Türkiye, uzun ve sabırlı bir oyun kurgusuyla, kendisine tehdit olarak yönelen bu sorunu; adresine iade etme yönünde hamleler yapmaya başlamıştı. Daha çok ‘çözüm’ süreci olarak andığımız dönem, Türkiye’nin iç dengelerini kurma ve bölgesel gücünü artırma yolunda büyük bir çıkışın habercisiydi.
Üç: Bu süreçte ortaya çıkan hatalar ve eksiklikler bir yana; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la hesaplaşmak isteyen her güç merkezi, onun uzun zamandır elinde tuttuğu inisiyatifi koparmak için peş peşe girişimlerde bulundular. Devlet aklının İmralı’yı kontrolde tutması ve bunun özellikle de Erdoğan’ın kararlı tutumuyla ve siyasi cesaretiyle şekillenmesi, karşı tarafı başka hamlelere zorladı.
Dört: Gezi olaylarıyla AK Parti’nin en azından ılımlı ilişkiler içinde olduğu kesimlerle olan bağları ya zayıflatıldı ya da koparıldı. Burada oluşturulan dip dalgada, solun farklı tonlarının yanı sıra ayrılıkçı Kürt hareketi de sahne almaya çalıştı. O dönem İmralı tarafından engellenen bu sahne çalışması, peş peşe gelen iki seçimde, 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı ve 7 Haziran genel seçimlerinde yeniden şekillendi.
Beş: HDP ve özellikle Selahattin Demirtaş üzerinden yürüyen operasyon, kıta Avrupası’nın merkezi güçleri tarafından, İmralı’yı arka plana itmek ve ayrılıkçı hareketi siyasi merkezde güçlü hale getirmek şeklinde tasarlandı. Demirtaş’la ilgili imaj çalışması, bizzat bir medya grubu tarafından, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘deneme sürüşü’ olarak, 7 Haziran’da ise iktidarı devirme hamlesi olarak ortaya çıktı.
Altı: Yine kıta Avrupası eliyle CHP, kendi oylarının HDP’ye hayat verecek biçimde yer değiştirmesine razı edildi. HDP ve Demirtaş, sanki bunca terör ve kanla ilgili sorumlulukları yokmuş gibi ‘barış güvercini’ olarak topluma sunuldu. CHP oylarına, belli marjinal gruplar, paralel yapı ve bunların taşıyıcısı olma merakındaki ‘Nişantaşı lobisi’ eklenince HDP baraj sınırına getirildi.
Yedi: Geriye bir tek hamle kalıyordu. Başından itibaren siyasi merkezde AK Parti’ye destek olan dindar ve muhafazakar Kürtler, Kobani’deki gelişmeler, Diyarbakır saldırısı gibi operasyonlar ve HDP üzerinden kurgulanan şemsiyenin cazibesiyle ciddi bir kopuş yaşadılar. Böylece 7 Haziran’da AK Parti tek başına iktidar olamadı. HDP artık baraj sorunu olmayan bir parti imajına büründürüldü.
Sekiz: AK Parti, bu operasyonlara beklenen karşılıkları veremedi. Kobani algısının Kürtler üzerindeki etkisini yeterince göremedi. Şu ya da bu nedenle kendisinden kopan liberal kesimlerin de paralel girdabına kapılmasıyla, kendisini ülke içinde ve dünyada anlatmakta zorlanmaya başladı.
Dokuz: 1 Kasım’a doğru ilerlerken, gerek artan terör saldırıları, gerekse gergin ortam, siyasi tercihleri nasıl şekillendirecek? HDP’nin bir barış projesi değil, Türkiye’nin Kürt sorunundaki inisiyatifi kırmak üzere kurgulanan bir araç olduğunu, ona oy veren kesimlerin ne kadar gördüğünü, seçimlerde anlama şansımız olacak.
On: Etrafımızdaki hayati gelişmeler mi? Rusya, BM’deki meydan okumasının ardından Suriye’ye kelimenin tam anlamıyla el koydu. ‘Teröre karşı sadece Suriye ordusu ve Kürtler mücadele ediyor’ diyen Putin, Suriye muhalefetini zayıflatmaya dönük bombardımana başladı. PYD, Tel Abyad’da kanton ilan etti. Beşar Esad, Putin’e tüm dünyanın gözleri önünde bağlılıklarını ilan etti.
Daha ne olsun diyerek, bir sonraki yazıda devam edelim.