Sezon öncesi yapılan hazırlık maçlarında; elbette iyi sonuç almak sevindiricidir ama, şart değildir... Çünkü maç, oyunu kazanmak üstüne kurgulanmaz.
Öncelikle; tatilden gelen futbolcuların, fiziksel hantallığını üzerlerinden atmakla başlanır. Sonra yeni gelenlerin takıma adaptasyon sorunu, birliktelik alışkanlığı, hocanın taleplerine yönlendirme eğitimi, ortak hedefe şartlandırma ortamı ve bir dizi teknik edinim fırsatlarnın kullanılması esas alınır.
Hiçbir hoca; bunlar bir gelişim göstermeden, “Çıkın hazırlık maçını alın” demez... Kaybedilmiş olsa bile, çalışmalarda hedeflenen teknik kazanımların oluştuğunu görürse; muhtemelen sevinecektir.
***
Buraya kadar anlattıklarımız; lige hazırlık dönemlerinin doğal seyridir. Ama bu böyledir diye; tüm takımlarımızın, yabancı ekipler karşısında sürekli kaybetmesini, hatta Kayseri gibi 60 dakikada 9 gol yemesini kolay hazmedecek değiliz. Gerçi G.Saray son maçını Bordeaux’ya karşı 3-1 kazandı ama; parlak durumda değiliz.
İpin ucu biraz kaçtı... Sonuç o kadar da önemli değil derken, skor tabelası bu kadar savruk bırakılamaz. Lig başlamadan, karamsar bir havaya büründük. Genel olarak, ufuk açan bir tabloyla karşı karşıya değiliz. Moralsiz, umutsuz ve telaşlıyız.
Acıyla tanık olduğumuz skorları; “Hazırlık maçlarında olur böyle şeyler” anlayışı ile hazmedeceğimiz bir durum yok ortada... Sıkıntı var.
***
Özgüven kazanımı, skorlarla oluşur. İyi ya da mantıklı skor hiç yoksa, işlerin yolunda gittiğini kolayca iddia edemeyiz. Evet, hazırlık döneminde sonuç önemli değildir. Tamam ama, bu kadar da başıboş/dengesiz/moral bozucu olmamalı.
Eğitim-Amaç-Skor üçgeninin, birbirinden kopuk değil; iç içe olması da esastır. İyi skor alamıyorsan, yapılanın tam doğru olduğundan da emin olamazsın.
G.Saray son maçıyla biraz olsun yırtmış gibi görünüyor ama; genel tablo umut verici değil.