Dört büyükler dahil; şu sıralar tüm kulüplerimiz, lige hazırlık maçları yapıyor. Ancak ne var ki; Türk futbolseverinin bu maçlara yönelik ilgi, algı ve hüküm anlayışı, teknik direktörlerin kafasındaki şablona hiç uymaz.
Taraftarın kabul etmekte zorlandığı şudur... Tüm maçlarını kazanan takımı iyi, tüm maçlarını kaybeden takımı kötü olarak kabul eder. Halbuki bunun tam tersinin çıkması, daha olağan bir şeydir.
Hoca yeni oyuncu dener... Hoca, takımın eski futbolcusu olsa da, o oyuncuyu düşündüğü yeni görev alanında dener... Hoca sistem dener... Sistem ya da oyuncu denemese de, yeni takımın birbirine uyum sürecini dener.. Bütün bunların maçın sonucuyla, golleriyle ve sahada iyi futbol sergilenmesiyle bağlantısı yoktur. Ya da olmayabilir... Ama taraftar; bu süreçlerin hiçbirisi ile ilgisi ve ilintisi olmadan, takımından kıvrak futbol bekler ki; bu da olabilecek en az ihtimalli şeydir.
***
Teknik adamların beklentisiyle, taraftarın beklentisi arasında mantalite farkı ve uçurumu oluşunca; hazırlık maçlarının hangi tarafı tatmin ettiği hep tartışmalı kalmıştır.
Bütün hazırlık maçlarını ya da çoğunu kazanmış bir kulüp; ligde feci sonuçlar yaşamıştır... Ya da, bütün hazırlık maçlarını ya da çoğunu kaybetmiş bir kulüp, ligde mükemmel bir başlangıç yapmıştır. Futbolsever; onca bu tür deneyime rağmen; salt gerçeği algılama ve kabullenmede her zaman sorun yaşamıştır.
***
Tekrar inatla, ısrarla ve üzerine basa basa söylüyorum ki; hazırlık maçlarının sonuçlarına bakarak, kesin hükümden kaçının... İyi dediğiniz takım kötü, kötü dediğiniz takım ligde karşınıza iyi çıkabilir.
“Hazırlık maçları kültürü” temelsiz olanların varlığı ve hatta çokluğu; teknik adamların başındaki en büyük beladır. Bir tiyatro oyunun okuma provalarına tanıklık edip, temsilin tutmayacağına karar vermek gibi bir abeslik neyse; hazırlık maçları sonuçlarına bakıp hüküm vermek de aynı garabeti doğurur.