Son günlerin tartışmalarından uzak durmak için kendimi zorluyorum. Öyle yaralayıcı sözler döküldü ki ortaya... Bu durumu ancak bir akıl tutulmasına verebiliriz. Böyle durumlarda Şekspir’i hatırlamamak mümkün mü? Çaresizliği ve sözün tükenmişliğini anlatmak için, Hamlet adlı eserindeki “ne söyleyeyim efendimiz” sözü meşhurdur. Belge diye ortaya dökülenlerden medet umanları görünce sanki dilim tutuldu. İşte o zaman çıktı ağzımdan Şekspir’in sözü.
Bizim edebiyatımızda da parlar Şekspir çapında büyük şairler. Bunlardan biri Şeyh Galib. Onun da benzer mısraları var. İşte ümidin ya da muradın bittiği noktada söyledikleri: “Ben kaldım o söz lebimde kaldı/ Keşti-i ümmid lenger aldı.” Ne desin Şeyh Galib ümit gemisi demir aldıktan sonra!.. Dudağında kalan son sözü sarf etse neye yarar ki!.. Bu dâhi şairin 25 yaşında bitirdiği Hüsn ü Aşk’ı karıştırırken bakın bugünlere uyan ne güzel şiirler buldum. “Var mı hele söylenilmedik söz/ Kalmış mı meger denilmedik söz.” Öyle bir noktadayız ki ne söylesek az, ne söylesek çok. Biz Şeyh Galib’i dinleyelim: “Söz erdi hitâma işte ey mâh/ Hayr ede netîcesini Allâh.”
Böyle günlerde “hayata kitapla tutunmak” gerekir. Bu “hayata kitapla tutunmak” ibaresinin ilginç bir hikâyesi var. Benim akıllı ama haylaz bir yeğenim var. Bir gün onu kucağında bilgisayar televizyonda bir dizi seyrederken gördüm ve önümdeki kitapların arasından başımı uzatıp şaka yollu takıldım, “biraz da kitap okusan Selman” dedim. Döndü baktı bana, her zamanki esprilerinden birini patlattı. “Amca sen de hayata kitapla tutunmuşsun, başka
şeyler de var hayatta” dedi. Güldüm. Kendi kendime “iyi ki hayata kitapla tutunuyorum” dedim.
Açık söylemek gerekirse kitap konusunda biraz maymun iştahlıyım. Bir seyahate giderken çantama bir kaç kitap ve dergi koymadan edemem. Bir iki tane de bavuluma atarım. Çoğunda bunların bir kısmını elime bile almadan geri getiririm ama bu huyumdan vaz geçemem. Evde de benzer bir durum var. Üç beş kitabı birden okumak gibi bir zaruret hâsıl olur çoğu zaman. Bu belki de yaptığım işin gereği. Ne zaman bir romana başlasam araya mutlaka bir başka türden bir kitap girer. Geçenlerde yine başıma geldi böyle bir durum. Ebubekir Eroğlu ile konuşurken söz siyaset adamlarının anılarından açıldı. Ebubekir Bey “Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle kabinesinde uzun yıllar Kültür Bakanı olarak bulunan Andre Malraux da anılarını yazanlardan biri, onun ‘Karşı Anılar’ adlı kitabını okudun mu?” dedi. TBMM Kütüphanesinde varmış kitap, okuyorum şimdi.
Benim kitap konusundaki maymun iştahımı en iyi Everest ve Kapı Yayınlarının sahibi Faruk Bayrak bilir. Yapmayı düşündüğüm bir çalışma için biyografi çalışmalarına dair örnekleri inceliyordum. Bir sohbette Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Mustafa İsen, Ali Rahnema’nın hazırladığı “Ali Şeriati - Bir İslami Ütopyacının Siyasi Biyografisi” adlı kitabı önerdi ve “Faruk yayınladı bunu, Kapı Yayınlarından çıktı” dedi. Bir kaç hafta önce, bulmakta zorlandığım bu kitap için aradım Faruk Beyi. “Mevcudu var mı?” diye sordum. Varmış. “Hemen gönderiyorum” dedi. Ben bir kitap istemiştim, sağ olsun, bana bir dolu kitap göndermiş.
Alışkanlıkları değiştirmek zor. Ne zamandır aklım e-kitaplara takılı. Tablet bilgisayarıma yüklediğim kitapları okudukça bu işe ısınıyorum. Bir kaç gün önce kendi kendime “bundan sonra seyahate çıkarken yanımda kitap götürmekten vazgeçsem mi, galiba bilgisayardakiler yetecek” dedim. Bir önceki yazıda bahsettiğim “Hilalin İki Ucu” adlı kitabı bilgisayardan okuyorum. Basılı haline göre oldukça düşük bir fiyata yükledim bu kitabı bilgisayara. İspanya seyahatimde okudum bir kısmını. Hilalin iki ucunun Viyana ve İspanya olduğunu biliyorsunuz, değil mi? Tabletimde başka kitaplar da var. E-kitap okuyan bilgisayar ve bilgisayar programları gün geçtikçe gelişiyor. Şimdiden çok sayıda kitap var benim tablette. Aslında Amazon Kitap tarafından çıkarılan ve Kindle adı verilen bilgisayarım da var benim. Ama onda bilgisayarın her fonksiyonu olmadığı için bana kullanışlı gelmedi.
Ben kitaba tutundukça hayata daha çok tutunuyorum. Hayata tutunmanın en iyi yolu kitaplar. Üstelik insanı kahreden ve her türlü ahlak ölçülerini yerlere seren bir tartışma ortamı varken...