Hani masallarda büyükçe bir kuşun kanadında seyahat eden kahraman, bir oraya bir buraya uğrar, karşılaştığı her şey ve herkes onun gözünü kamaştırır ya, kendimi birden onlar gibi hissettim ben de: Küçük bir uçakla bir günlüğüne Tunus’a yolculuk, oradan da aynı uçakla Libya’ya konuverme...
Gözümü kamaştıran şeylerle gittiğim yerlerde de karşılaştım, ne de olsa buralar ‘devrim-sonrası’ heyecanı yaşayan ülkeler; ancak esas gözümü kamaştıran oralarda gördüklerimden hareketle kendi ülkem oldu...
Tunus ve Libya’da diktatörlük rejimi ardından yönetimi ele alanlar da, halkları gibi, Türkiye’ye benzemek derdindeler...
Önemli bir politikacı, duyduklarını hazmettikten sonra, ‘’Şimdi anladım’’ dedi, ‘’Siz bayağı disiplinli bir milletsiniz.’’ Gözlerim yaşardı.
Diktatörler, yaşayabilmek ve hep ayakta kalabilmek için, halklarının çalışma azmini ve üretme becerisini tırpanlamışlar... Sovyetler Birliği için söylenen ‘’İnsanlar çalışıyormuş gibi yaptılar, devlet de onlara maaş veriyormuş gibi yaptı’’ yakıştırması devrim geçiren diktatörlük-sonrası ülkeler için de geçerli...
Yıllar ve yıllar boyu, insanlar, buralarda da çalışır gibi yapmış ve karşılığında gününü geçirmesi için eline tutuşturulan bir miktar parayla iktifa etmiş... Hani ‘’Ekmek elden, su gölden’’ deyimi var ya, buralar için çok uygun: Ekmek, su, elektrik, hatta benzin bedava denilecek kadar ucuz...
Biri, ‘’Fırına gidip üç adet ekmek isteyin, para arandığınızı gören fırıncı, ‘Zahmet etme, al git’ diyecektir...’’ Neden? ‘’Çünkü on adet ekmek bir lira da ondan...’’
Afrika’nın kuzeyinde yer alan Tunus, Libya, Fas ve Mısır gibi ülkelere özel bir zaafım var benim. Eksiklerini görsem bile görmezden gelmeye çalışırım. Bu defa da öyle yaptım; yarım asır veya daha fazla süreyle diktatörlüklerle yönetilen ülkelerde özgürlüğün tadını çıkaran insanları görmek beni mutlu etti.
Ülkelerin her birinde 100’ün üzerinde siyasi parti kurulmuş; neredeyse her eğilim bir veya birden fazla partiye sahip... Her siyasi parti ülke yönetimine talip ve siyasete soyunan kişiler bu amaçla olağanüstü çaba gösteriyor...
Tunus’ta en kalabalık taraftarı olan en-Nahda Partisi’nin genel merkezi mütevazı bir mahallede ve mütevazı bir binada... Binanın en üst katında genel başkanın makam odası var... Yukarı çıkıp makam odasına girdiğinizde tevazuu şahsında gururla taşıyan biriyle yüz yüze geliyorsunuz: Raşid Gannuşi ile...
Ortadoğu’da İslâmi kimlikli kimsenin ‘demokrasi’ sözcüğünü küfür işlermişcesine ağzına almaktan kaçındığı 1990’lı yılların başından itibaren çekinmeden kullanan biriydi Gannuşi...
Gannuşi’nin ilk eserini o yıllarda Türkçeye çeviren bir tanıdığım ‘’Başlığında ‘demokrasi’ sözcüğü bulunan kitabı çıktığında çevirmekte tereddüt etmiştim’’ diye anlattı yaşadığı ikirciliği...
Güler yüzü hiç kararmıyor Gannuşi’nin... Karşı karşıya kaldıkları sorunlardan söz ederken bile umudunun ayakta kaldığı hemen belli oluyor. Ülkede umudun tükenmeyişinin en önemli sebebi onun ‘sorun çözücü’ iyimserliği zaten... Hep fedakârlık, hep özveri telkin ederek sonuç alma yollarını açık tuttuğu biliniyor.
Tunus’ta Türkçe artık okullarda seçmeli dersler arasında... Ayrıca üniversitelerinde öğrenci sayısı her yıl artan Türk dili ve edebiyatı bölümleri de var; derslerin çoğunu Türkiye’den gitme hocalar veriyor...
Yunus Emre Kültür Merkezi de yakında açılacak.
Aralarındaki mesafeye rağmen, siyaset adamlarının birbirine yakınlıklarına bakarak, nabızları aynı sıklıkla atan ülkelermiş hissine kapılıyor Tunus’ta insan; iki taraf birbirini anlamaya ve gördüğü, tespit ettiği güzellik ve örnek durumları kendine uyarlamaya çaba gösteriyor...
Zorluklar elbette var. Bütün Arap Dünyası’nı ‘devrim’le hareketlendiren Tunus’ta, siyasiler, âni değişimi halklarına özümsetmeye çalışıyor şimdilerde ve bayağı zorlanıyorlar...
Bir masal gibiydi ‘devrim’; hayatın masallardan farklı olduğunu her yetişkin bilir zaten...