Hayali Cemaatler” Benedict Anderson’un 1983 yılında basılan ve milliyetçiliği anlatan klasiklerden biri haline gelen kitabının adı. Temel iddiası milliyetçiliğin bir anlayış olarak Aydınlanma sırasında doğduğu, meşruiyetini tanrısaldan alan siyasi otoritenin çöküşüne paralel ortaya çıktığı, iletişimde Latince yerine yerel dillerin kullanılmaya başlamasıyla kurgulandığı yönünde.
Anderson’a göre birbirini hiç tanımayan insanlar dil üstünden bir cemaat oluşturdukları duygusuna kapılıyorlar ve bu cemaat için ölmeyi dahi göze alabiliyorlar. Milliyetçiliğin çıkışını ve dünyanın her yerinde yaygınlaşmasını anlatmak için kullanılan bu açıklama aslında bölgelerin, birliklerin ve hatta futbol kulüplerinin taraftarlarının davranışlarını açıklamak için de kullanılıyor.
***
Düşünsenize bir Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı ya da güçlü aidiyet duygusu yaratmış başka herhangi bir takım taraftarı aslında bir “millet” gibi hareket ediyor. Hezeyan anlarında birbiri ile dayanışıyor, “gerekirse” döner bıçaklarıyla ötekini öldürmeye kalıyor. Bu şekilde hissetmelerini ise sahanın şehveti, rekabet hissi ve medyanın o hissi aktarma dili sağlıyor.
Çünkü tıpkı zamanında Avrupa’da milliyetçiliği yaratan, egemenlik kavramına ve meşruiyet anlayışına şekil veren, Westphalia değerlerinin içini dolduran, bir ölçüde de demokrasi anlayışının yerleşmesine yardımcı olan medya gibi günümüz medyası da satış kaygılarıyla futbolu, futbolun bölücü ve birleştirici özelliklerini destekliyor, farklı kulüp “milletleri” yaratıyor.
Son bir kaç yıldır da sosyal medya yeni “milletler” yaratmakta, toplumsal kırılma noktalarını, efsanelerle, gerçeklerle, kısa ama nüktedan anlatılarla keskinleştirmekte. 140 vuruşu geçemeyen mesajlarla aktarılanlar zamanın ruhuna uygun bir şekilde insanların yeni cemaatler etrafında kümelenmesine yol açmakta. İki sihirli karakter binlerce insanı mobilize edebilmekte.
Ne ana akım medyanın, ne de sosyal medyanın yarattığı “milliyetleri”, daha doğrusu hayali cemaatleri “yıkabilmek”, aidiyetleri değiştirebilmek mümkün. Türklüğün de, Almanlığın da, Kürtlüğün de kurgulanmış bir kimlik olduğunu biliyoruz ama kimseye bunu anlatamıyoruz.
Tam tersine bir arada yaşamayı özendirmeye, milliyetçilikler etrafında kurulmuş devletlerin çıkarlarını ve beklentilerini dengeleyecek mekanizmalar kurmaya çalışıyoruz. Biliyoruz ki bir hayali cemaat diğerinin karşısına dikildiğinde karşısındakini daha fazla güçlendiriyor. Hayali cemaatleri siyasi realiteye onun mesajını taşıyan medya değil ona mesaj taşıma fırsatı veren “öteki” dönüştürüyor.
Diğer cemaatin başkaları tarafından kurgulandığına ilişkin sarf edilen her söz karşı cenahta dayanışmanın güçlenmesine yol açıyor. Yeni mitler, efsaneler, grup dayanışmasını arttıracak gerekçeler bulunmasına neden oluyor.
Gezi Parkı hayali cemaati de gücünü siyasetten, siyasetin kırılma noktalarından, ama hepsinden önemlisi en düzeyde karşı çıkıştan alıyor. Kızgın bir esnafın eline geçirdiği satırdan milis gücü efsanesi yaratabiliyor. Toplantı özgürlüğünün sınırsız olduğu zannını cemaatine yayarak polis müdahalesinde mağduriyet hissi doğurmaya çalışıyor. Paralel düzen yaratma arzusuyla seyyar revirler kuruyor. Gezi fetişizmini hareketin bayrağı, sembolü haline getirmeye çalışıyor.
***
Kendini anlamaya, anlamlandırmaya, bileşenlerine ayırmaya çalışanlara karşı da henüz “milletleşememiş” her cemaat gibi tepki gösteriyor. Ya bizdensin ya da bize karşı diyor. Çünkü bu cemaat de içinde kızgın, küskün, bir şekilde hayal kırıklığına uğramış insanları barındırıyor. Şu an için büyük ölçüde tepkisel. Ama tepkiselliği bile istikrasızlık yaratmaya yetiyor. Türkiye’nin konumu ve siyaseti onlara dünyada sahip olduklarının ötesinde güç atfedilmesine yol açıyor.
Etkilerinin dengelenmesini, cemaatleşmelerinin önlenmesini isteyenlerin onları sistem dışına itmek yerine içine çekmeye çalışmaları gerekiyor. İddialarının, mitlerinin, efsanelerinin gerçeklerle yüzleşmesinin sağlanması şart. Onlar baskıyla değil özgürlükle cemaatleşme fikrinden vazgeçirilebilirler. Toplumsal kutuplaşma, karşı safların sıklaşması ve konsolidasyonu çabası onları zayıflatmaz, güçlendirir.