Gün geçmiyor ki Beşiktaş’ın Tayfur Havutçu’nun yerine adam aradığı haberi okumayalım.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz...
Beşiktaş yönetimi de bir arayışta olabilir.
Peki, Tayfur’la neden gelecek yıl için de sözleşme yapıldı? Bundan cayılacak ise, yönetim önce göremediği neyi birkaç maç içinde eksik gördü Tayfur hocada?
Yoksa onu bir başka görevde mi kullanacak?
Beşiktaş hocasını değiştirebilir...
Beşiktaş’a isimli ya da isimsiz, oyuncu üzerinde otoritesini hissettirecek, onlardan maksimum verimi alabilecek yeni bir heyecan sağlayacak hoca gerek.
Ancak, Beşiktaş’ın başarısız bir yıl geçirmesinin nereden ya da nerelerden kaynaklandığına doğru tanı koymak da şart. Sorun yalnızca hocadan mı, iyi irdelenmeli...
Oyuncudan mı, teknik adamdan mı, yönetimin ilgisizliğinden mi, taraftar baskısından mı, ünlülerin verimsizliğinden mi, ödeme sorunlarından mı, bir kısmı ya da tümünün bir araya gelmesinden mi?
Bir tek Havutçu’nun değiştirilmesi ile Beşiktaş’ın sorunu çözülmez, bunu görmek gerek.
Kime, neye kızalım?
Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden sonra Kadıköy’de esen terörün sorumlusu görülen 48 kişi gözaltına alındı, ama 47’si salıverildi.
Önce kızıp, terör yarattık.
Sonra kızıp terörü yaratanlar olduklarını sandıklarımızı yakaladık.
Bunların 47’sinin salıverilmesine kızıp söyleniyoruz!
Biz kızıp duruyoruz!
Kendimiz dışında bir hedef bulup, kızıp duruyoruz.
Kızmalıyız, ama çözüm üretemeyişimize ve kendimizi sorumlular grubundan ayırmadan kızmalıyız.
Bursa’da benzer olaylar çıktığında Bursaspor’a beş maç ceza verildi. Sonra af edildi bu ceza!
Bir kere cezayı neye ve kime nasıl vereceğimizin temel bir değeri yok!
Adam sokakta polise tuğla atıyor, pala çekiyor... Biz gidip o adamın tuttuğu takımın bağlı olduğu kulübe, beş maçını evinde oynamayacaksın diyoruz. Adam tribünde sövüyor, kulübe basıyoruz cezayı!
Ceza ceza olmasına ceza, ama asıl suçluya gitmiyor!
Caydırıcılığı bırakın nerede ise suça özendiriyor!
Bu pencereden bakarak ayrıntıyı görmeyi ve sorunu çözmeyi hukukçulara bırakalım.
Ancak biz, bu ulusu yönetenler, bu ulusu yönetenleri seçenler temel değerleri kullanmalıyız. Çözüm buradadır.
Biz, Mutsuzuz... Sorumsuzuz... Güvensiziz...
Toplumsal değerlerin kendine olumlu yansıyacağından emin olmayan; toplumun bir parçası olarak kendi dışındaki büyük parçaya karşı sorumluluk duymayan, o sorumluluğun kendine iyiliklerle geri döneceğini göremeyen; toplumsal değerlerin arkasında durulacağına ve bunun kendini koruyacağına güvenmeyen insan dolu bu ülkede...
Mutlu insan sövmez, olmadık şeyler için hır çıkarmaz; sorumluluk duygusu olan insan, çevresini rahatsız etmemenin çabasını harcar; kendini güven içinde hisseden insan saygılı ve olumlu düşünür, davranır.
Eğer bunlara önem vermeyip, bunlara göre yatırımlar yapmayıp yalnızca, yerine gitmeyen cezalar verip kısa zamanda onları kaldırırsanız, yasalarınızı bile tam işletemez iseniz, kendinizi aldatırsınız ve farkına varmadan dolaylı olarak spordaki teröre yol vermiş olursunuz.
Eboue - Melo ve Ali Dürüst
Yöneticiler olaylara, toplumsal değerlerle, ahlak penceresinden bakarak değil, o anki topluluksal ya da bireysel çıkarlara göre bakarlarsa çok şey sarpa sarar.
Eboue’nin sevinç gösterisi yaparken Melo’nun arkasına geçip yaptığı hareket bizim toplumumuzun ahlak değerleri ile bağdaşmıyor.
Hadi iki yabancı bunun farkında değil.
Ya Galatasaray gibi saygın bir toplum kesiminin temsilcilerinden kulüp ikinci başkanı Ali Dürüst’ün olaya bakışı ne olacak?
“Rastlantıyla oluşmuş bir görüntü” deyiverse, ses etmeyeceğim.
Ama “Bunda ne var ki, garip hiç bir şey yok Eboue Melo’yu düşmesin diye arkasından tutuyor” demiş Ali bey!
Ali beyin ahlak bakışı bu mu?
O fotoğrafa arka çıkıyor!
Ben şimdi onun başka söylemlerine nasıl güveneceğim?
Bu Galatasaraylı duruşu mu yoksa kişisel bir dil sürçmesi mi açıklasa iyi olacak...