Bizim memleketin havası mıdır, suyu mudur, hep aynı malzemeden adam üretiyor” demişti bir arkadaşım.
Gerçekten de her kesimde benzer sorunlar var.
Bu düzene ve onun ahlakına eleştiri yönelten İslami kesim de bundan muaf değil. Onun da Aydınlık’ları, Oda Tv’leri var ve ayrımcılıkta, ırkçılıkta aşağı kalmıyorlar.
***
Vakit gazetesi şimdi de Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Ali Bayramoğlu’nu hedef almış, 28 Şubatvari bir “karakter suikastı” yapmaya çalışıyor.
Hatırlayın, eskiden (yani inşallah eskidendir) Genelkurmay’ın “yıpratılacak yazarlar” kategorisi vardı ve Hürriyet, Milliyet yapardı bu pis işleri. TSK’da “Andıç” hazırlanır, insanlar hedef alınır, Oktay Ekşi’ler, “alçakları tanıyalım” diye yazarak onları katillerin önüne atarlardı.
Şimdi bunun bir benzeriyle karşı karşıyayız.
Hiçbir İslami ölçü de sınırlandırmıyor onları. Hedef aldığı bir kadın gazeteciye “tarifen ne?” diyebilecek kadar tiksindirici bir dil kullanabiliyor bu insanlar. Ve İslami kesimin pek çok önemli ismi de çıkıp açıkça, “biz bu dilden de, onu kullanandan da beriyiz” demiyor.
***
Ama herkes haksızlık karşısında susmuyor. Bugün İslami kesimden aydınlar şu metni imzaya açtılar:
“Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Ali Bayramoğlu’yla ilgili olarak başlatılan, 28 Şubat döneminin andıçlarından farklı bir mahiyet arz etmeyen kampanyaları şiddetle kınıyoruz. Kamuoyunu ve yetkilileri bu nevi nefret üreten kişi ve kuruluşlara karşı tavır almaya davet ediyoruz.”
Canı gönülden destekliyorum, imzalıyorum.
Herkesin bu kötülüğü açıkça mahkum etmesi gerek.
Siyaset meselesi değil bu, çok temel, öze ilişkin bir mesele. Doğrudan nasıl insanlar olmayı tercih ettiğimizle ve nasıl bir ülkede yaşamak istediğimizle ilgili.
Havasını suyunu bilmem ama bu “malzeme”ye mecbur değiliz ve arınmak zorundayız.
Herkes kendi mahallesindeki kirlilikle mücadele etmeli. Bugün bunun yolu, bu üç yazarın hukukunu savunmaktan geçiyor.
140 karakterde ifade özgürlüğü
İnsanın kendi tabiatına/yaratılışına uygun yaşayabilmesinin olmazsa olmazların biri de yemek ve içmek gibi ifade hürriyetine sahip olmaktır.
İfade hürriyeti, insanın herhangi bir engellemeyle karşılaşmadan kendisini sözle, yazıyla veya başka bir şekilde ifade edebilmesidir.
Bir kedinin kedi olabilmesi için ifade hürriyetine ihtiyacı yoktur, ama insan ancak onunla kendi doğasına/yaratılışına uygun yaşayabilir.
İfade hürriyetinin insan için önemini en iyi Yunus anlatır: “Behey Yunus sana ‘söyleme’ derler / Ya ben öleyim mi söylemeyince.”
***
İfade hürriyeti, ifade edilenin doğru-yanlış, iyi-kötü, faydalı-faydasız olmasına bakmaksızın onu koruyan bir çerçeve değerdir.
“Hududu hürriyet başkalarının hududu hürriyetidir.” Bu sınır, hakaret, şiddete çağrı gibi ihlallerle aşılmadıkça ifade kısıtlanamaz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Handyside kararında, toplumu sarsan, şoke eden fikirleri, hatta asıl onları ifade hürriyeti kapsamında görür.
***
“İnsanın yaşlı ana-babasına saygı göstermesi gerekir” demekle “hayır gerekmez” demenin ifade hürriyeti açısından değeri aynıdır.
“Kar beyazdır” veya “siyahtır” demenin, “dünya yuvarlaktır” veya “düzdür” veya “üçgendir” demenin ifade hürriyeti açısından değeri aynıdır.
“Soykırım olmuştur” veya “olmamıştır” demenin ifade hürriyeti açısından değeri aynıdır. “Hayır efendim, aynı değildir” demenin de.
***
Bölücü fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Hatta İçişleri Bakanının “bölücülük anlatılmaz” şeklindeki tuhaf fikri de.
Gazeteci Cüneyt Özdemir, Ahmet Davutoğlu’nu eleştirirken haksız, yorumları anlamsızdır. Ama bunu yaparken ifade özgürlüğünü kullanmaktadır.
“Banu Alkan’ın sesi çok güzel”, “Demirel ilkeli” veya “Ergenekon yok” demek günah olabilir, insan çarpılabilir, ama ifade hürriyetine girer.
“İfade hürriyeti değerlidir” demek de ifade hürriyetine girer, “ne saçma bir fikir bu, ifade hürriyeti değersizdir, zararlıdır!” demek de.