Sözlerini böyle tamamladı. Bu bir son değil, bir açılış, diyerek tanımladı Cumhurbaşkanlığı yoluna girişini. Konuşması Allah’a hamd ile başladı, yine hamd ile, “Ancak sana kulluk eder, ancak Sen’den yardım dileriz” sözleri ile sonlandı.
Karşımızda bir inanç adamı, bir dava adamı, bir vizyon adamı, bir gönül adamı, bir duygu adamı, bir hizmet ve coşku adamı vardı dün. Yüreğini konuşturan bir adam. Konuşması, tüm şu saydıklarımın içini ayrı ayrı dolduracak nitelikte idi. Ya da dünü, bugünü ile Tayyip Erdoğan vardı, o, dünden itibaren kendisini, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri için milletin son kararının önüne koyuyordu.
Çankaya yolunda Tayyip Erdoğan, yepyeni bir heyecanla yola koyulmuş gibiydi. Üzerinde 12 yılın Hükümet yorgunluğu, bitkinliği değil, hatta hapishane dahil çok çok badireler içinden geçmiş bir insanın beli bükülmüşlüğü değil, 18 yaşında yüreği kıpır kıpır bir gencin coşkusu vardı. Sanki yola yeni çıkıyormuş gibiydi.
Tayyip Erdoğan’ı, ondaki yürek coşkusunu izleyince, doğrusu, diğer adayların sergilediği profilin ne kadar sönük kaldığını ifade etmemek mümkün değil.
Soru şu: Çankaya’ya yüreği hizmet aşkı ile dolu, Başbakanlığın ardından Çankaya’yı da bir tırmanma şeridine sokacak sima mı gelsin, yoksa misyonu daha baştan “Tayyip Erdoğan karşıtlığı” ile sakatlanmış, orada durup, milletin seçtiklerine veto uygulayacak, sekter roller içinde birisi mi?
Bir hikaye anlattı Tayyip Erdoğan: 1994 yılında, İstanbul’un fakir semtlerinden birisinde miting yapıyor. O sırada kalabalık içinden bir kız çocuğu yanına yaklaşıyor ve elini uzatıp avucuna bir şeyler koyuyor. Bu iki altın bileziktir. Diyor ki “Bunları annem gönderdi, seçilirse bizi unutmasın, dedi.” Sonra kendi bileğindeki oyuncak bileziği çıkarıyor, avucuna koyuyor Tayyip Bey’in. Şu sözler dünkü konuşmadan:
- O gözleri ve o sözleri unutmadım siyaset hayatım boyunca ve onların siyasetini yaptım. Attığım her imzada o gözleri gördüm. Gece başımı yastığa koyarken içimde o gözler vardı, sabah uyandığımda karşımda hep o gözler, o sözler vardı: “Bizleri unutmasın!” O büyük emaneti, büyük mesajı unutmadık, unutmadım.
Bu hikaye Tayyip Erdoğan adına her şeyi anlatıyor denebilir.
Onun Çankaya’ya çıkışı ile ilgili birçok konunun değerlendirilmesi gerekiyor ya... Çankaya vizyonu, Ak Parti Genel Başkanlığı, Başbakanlık, Çankaya’da bütünleştirici olup olmayacağı, Ak Parti’nin güç kaybedip etmeyeceği vs. konuşma, gerçekten çok ince dokunmuş mesajlarla tüm bu konulara cevap niteliğinde idi.
Bir saati aşkın konuşmanın içinden şu cümleleri not ettim.
- Başı dik bir Türkiye hayal ettik. Ben de varım, diyen iddia sahibi bir Türkiye. 200 yıldır özgüvenimizi yok etmek istediler. Türkiye’ye kibirle parmak sallamak istediler. Biz “Siz kimsiniz, sorusunu sorduk, size bu hakkı kim verdi” dedik.
- Unutturulmak istenen bir medeniyeti yeniden ayağa kaldırmanın mücadelesini verdik. Biz bir çığır açtık. Bir kapıyı araladık. Kadim medeniyetimizi yeniden ihya edeceklerin yolunu açtık.
- 10 Ağustos’ta sadece 12’nci Cumhurbaşkanı seçilmeyecek. Aynı zamanda vesayetler dönemi kapanacak. Millet iradesinin karşısına devleti koymak isteyen bir zihniyet tarihe gömülecek. Devletle milleti kucaklaştıran bir Cumhurbaşkanı seçilmiş olacak. Oy versin vermesin herkesin Cumhurbaşkanı olacak. Yetkilerini millete karşı değil, millet için kullanan bir Cumhurbaşkanı.
- Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ve halkın seçtiği Başbakan Türkiye’yi uçuracak.
- Çankaya bir dinlenme makamı olmayacaktır.
- Recep Tayyip Erdoğan olmadığında Ak Parti’nin olmayacağını düşünenler, bu davayı anlamamışlardır. Gözüm arkada değil.
- Bu bir veda değil.
- Her an yeni bir başlangıçtır. Salı günleri grup toplantılarında Ak Parti çatısı altında olmayacağız, ama biz ezelden kardeşiz. Birbirimizden kopmayacağız. Ne sizlerden ayrılıyorum, ne sizler geride kalıyorsunuz.
- Şimdi yeni Türkiye’nin ayak seslerini çok daha gür duyuyoruz.
Sonunda helalleşme, aileden, çocuklarından, onları ihmal ettiği için af dileme... Ve dinleyenlerde çok çok gözyaşı.
Ne diyelim, yolu açık olsun. Adaylığı gerçekten bir Fatiha, fetih gibi bir açılış olsun.