Hatay’ın Dörtyol ilçesinde polislerin ellerine numara yerleştirilmiş sıralı görüntüleri, deyim yerindeyse tüm Türkiye’yi ayağa kaldırdı, vicdan ve ahlak sahibi herkesin yüreği sızladı.
Ama hadisenin bir anda tartışma gündeminin odağına oturması, sadece dramatik yönü ve vicdani muhasebeleşme kaygısıyla sınırlı değildir.
Öyle olsa yüreklerde kopan fırtınanın ömrü, kelebek ömrü gibi 24 saati geçmez, bir anda unutulurdu.
İstanbul’da bir genci evire çevire döven, İzmir’de trafik kontrolü sırasında 19 yaşındaki genci alnından vuran polisleri konuşan, hatta hatırlayan yok. Çünkü bu hadiseleri gündemde canlı tutmakla hedeflenen siyasi yarar söz konusu değildir.
Soruna “insan hakları” ve “hukuk” perspektifinde bakılmayıp siyasi yarara endeksli tutum geliştirildiğinden çoğu zaman sapla saman karışır.
Zira tartışmayı alevlendiren, polislere reva görülen tavır değil, gerginlikten umulan siyasi yarardır. Oysa aksi olmalı, haksızlıklara karşı siyasi mülahazalardan uzak duruş sergilemeyi becermek, hak ihlali ve hukuksuzluğa odaklanmak gerekirdi.
Gelelim Dörtyol’a
Emniyet kantinini işleten Ömer Uzun ile Polis memuru Alper Atilla tost ve çay fiyatları üzerine tartışıyor, olaya daha sonra komiser yardımcısı Murat Emer müdahil oluyor. Bu noktada ayrıntıya girmeyeceğim, çünkü iki tarafın da anlatımı farklıdır. Ancak dayak görüntüleri kamera kayıtlarıyla sabittir.
Kantinci genç, bu esnada arkadaşı olan AK Parti Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun oğlu İstemi Kağan’ı arıyor. O da emniyete doğru yola çıkarken babasına ulaşıyor. Babası o esnada meclis genel kurulunda. Oğluna diyor ki: “Sakin ol, emniyet müdürüyle konuşurum.”
Ardından Emniyet Müdürü Mustafa Marangoz’u arıyor: “Tatsız hadiseler olmuş, benim çocuk da oraya geliyor, onları barıştıralım daha fazla büyümesin.”
Bir süre sonra İstemi Kağan yine babasını arıyor, polisin arkadaşıyla birlikte kendisini de tartakladığını anlatıyor. Bunun üzerine Hacı Bayram Türkoğlu, müdürü tekrar arıyor: “Ben size olay büyümesin, barıştırın diyorum adamların dayak atıyor.”
Bu kez konuşma ilkinden farklı olarak gergin geçiyor. Ama bu konuşmaların ardından olay yatıştırılıyor, evli evine köylü köyüne dönüyor aslında.
Fakat İstemi Kağan, cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunarak kendisini döven polislerden hukuki yoldan hesap sormak istiyor. Son derece insanı ve haklı bir tavır...
İşte kıyamet kopartan görüntüler, savcılık aşamasındaki soruşturma esnasında ortaya çıkıyor.
Talimatı veren savcı...
Teşhis, emniyet müdürünün gözetiminde...
Polisler yan yana diziliyor, ellerine numara veriliyor, komiserin apoleti sökülüyor, danışman ve vekil oğlu odaya giriyor. Hukuk sistemimizde böyle bir teşhis yöntemi yoktur. Polisle şikayetçiler arasında camdan duvar olur, birbirlerini görmezler.
Bunu acemi danışmanla genç vekil oğlu bilmeyebilir. Ama emniyet müdürü ile savcının bilmemesi asla düşünülemez.
İşin ilginç tarafı, aynı zamanda polis kamerası çalışırken, o görüntüyü çeken polis de bir başka kamerayla kayıt altına alınıyor. TV ekranlarına getirilen görüntü de ikinci kamera kayıtları. Kayıtlarının bir kopyası emniyette, diğeri savcılıkta...
Olayın üzerinden bir ayı aşkın süre geçtikten sonra Aydınlık üzerinden operasyon başlatılıyor, Hatay vekili Türkoğlu’nun AK Parti’den istifası veya ihracı isteniyor. Peki neden? İddia, vekilin emniyete baskı yapmasıdır!
Derin tuzak mı?
Açıkça belirtelim, vekil veya oğlu, dayakçı polislerin bulunmasını isteyebilir, son derece haklı bir taleptir. Ancak yöntem, hukuka uygun olmalıdır, onu uygulayacak olan da soruşturmayı yürüten savcı ve emrindeki kolluk kuvvetleridir.
Savcı ve emniyet müdürü, hukuka uygun olarak polisleri ve şikayetçileri ayrı odalarda cam arkasında tuttu da vekil mi engelledi? Vekil o polislerin kolundan tutup ellerine numara mı yazdı, apoletini mi söktü?
Efendim, müdür baskıya dayanamadı!
Vallahi kimse kusura bakmasın, hiçbir emniyet müdürü, bir vekil telefonuyla böyle bir alçaklığa izin vermez. Burada ya basiretsizlik ya tezgah var!
Çünkü Dörtyol, Hatay’ın siyasi açıdan en kritik ilçelerindendir. Osmaniye’nin il yapıldığı dönemde Dörtyol’un bağlanması gündeme gelince, Genelkurmay’ın “gizli” damgalı uyarısıyla vazgeçildi. Malum, 1939’da Türkiye’ye katılan Hatay’da Türk nüfusunun korunmasına olası plebisit kaygısıyla hep özen gösterildi.
Bu ilçe aynı zamanda Doğu’dan yoğun göç alan bir ilçemizdir. PKK burada Kürt nüfusu üzerinden provokatif eylemler düzenlerken, JİTEM/Ergenekon derin yapılanması da yangına benzin döküyor. 12 Eylül 2010 referandumundan önce çok tehlikeli bir oyun sahnelendi biliyorsunuz.
JİTEM’le irtibatlı olduğu belirtilen bir MHP’li yöneticinin aracıyla gerçekleştirilen ve 4 polisin şehit düştüğü üzücü olayı, ardından yönlendirilmiş Ülkücü gruplarca Kürt mahallelerinin basılmak istendiğini hatırlıyoruz.
Ahmet Altan o günleri şöyle özetlemişti: “Dörtyol olayı kontrgerillanın hareketlendiğini gösteriyor.”
Evet...
Dörtyol, Ahmet Altan’ın ifadesiyle kontgerillanın cirit attığı bir bölgedir. O bölgede iki dönem MHP’den belediye başkanlığı yapan Türkoğlu’nun AK Parti’den adaylığı, hem bölgedeki siyasi dengeleri değiştirdi hem provokasyona açık yapının önüne set çekti. Son seçimde AK Parti yüzde 44.2 oy alırken MHP yüzde 27.2 oyla ikinci sırada kaldı.
O zaman kontgerilla, şimdi Aydınlık...
Her şeye rağmen ortada bir siyasi kusur varsa vekil siyaseten bedelini öder, ama tuzağa kör kalmak veya sağır olmak daha büyük vebaldir.