Hassas bir konu. Nedir o? Paralel yapının tasfiyesi.
KCK da paralel yapı idi ve tasfiyesi kolay olmadı, halen de olmuyor. Bir bakıyorsunuz seçilmiş belediye başkanlarının eline kelepçe takıp sıraya dizmişsiniz, sonra fotoğrafları çekilip dünyaya servis edilmiş. KCK davası büyük yara almış.
KCK diye paralel bir yapı hala var.
Geçmişte de hatırlanırsa, “gündüz külahlı gece silahlı” bir yapıdan söz edilirdi. Teröristi bile sivil halktan ayırma zorluğunu yaşadı Türkiye.
“Paralel yapı” dediğimiz hadise neyi kapsıyor? Kimler bunun içine giriyor, bunu tayin çok kolay değil. Sayın Başbakan’ın pazar günü gazetecilerle yaptığı görüşmede ifade ettiği gibi “Ailelerin ayrıştığı” bir vahim durum yaşanıyor. 12 yıllık sürede AK Parti tabanı ile “Paralel yapı” tabanı içiçe geçmiş bir nitelik kazandı, bu bir vakıa. Nasıl ayrışacak ve hangi boyut tasfiye çerçevesi içine girecek?
Bu soruları sorup, bir süredir “Devlet içinde sorunhaline gelen paralel yapı”ya hiç dokunulmaması gibi bir kanaate gelecek değilim. O yapı ile birlikte gidilemez. O, devlet hayatına çomak sokulan bir yapıdır. O, ayrı bir merkezden devlet içine uzanan bir iradeyi temsil ediyor ve böyle ikili bir devlet yapısı kabul edilemez. Devlet kendisini bu yapıdan arındıracaktır. Ama nasıl?
Sorun “Nasıl”da toplanıyor.
Mesela şöyle bir haber: O ilde Emniyet camiasında operasyon yapılmış. “Paralel yapı” ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle, mesela 10 kişi, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şubesinden alınmış ve çok pasif görevlere getirilmiş. Şimdi sürpriz: Bu 10 kişinin paralel yapı ile hiçbir alakası yokmuş. İlginçtir, üstelik bu 10 kişi, bugüne kadar yönetimdeki “Paralel yapı” mensuplarınca dışlanmış, şimdi de, Hükümetin tasfiye hareketi çerçevesinde tırpan yiyor.
Bu şekildeki bilgiler birçok ilden geliyor.
Sanıyorum iktidar da, kimin kim olduğunu yeterince tespit edemediği için, görev değişikliklerini yeni görev değişiklikleri ile sürdürme zarureti hissediyor. Çünkü bazen, görevden aldıklarının yerine getirdiklerinin de paralel ilişkiler içinde olduğu gerçeği ile karşılaşıyor. Bazen tasfiye edilmesini istedikleri insanlar hakkında “paralelci” ihbarlarının yapılması olgusu gündeme geliyor.
Elhasıl zor bir durum.
Belki de Başbakan, en yakınlarından, en güven duyduğu insanlardan sinsi darbeler yemiş olmanın öfkesi ile “Haşhaşin” gibi ifadeleri kullanma yoluna gitti. Dünkü grup toplantısında Camia’nın tabanındaki insanlara hitap ederken Başbakan’ın “Siz aldatıldınız, biz de aldatıldık. Sırtımızdan harçerlendik” cümlelerini kullanması bu yüzdendir.
Hasan Sabbah’ın “Haşhaşin” diye nitelenen adamları da Selçuklu yöneticilerinin en yakınlarına sokulup arkadan hançerleme işinde usta idiler. Bilinemezlerdi, onun için tedbir almak zor olurdu.
Bu zorluk bugün Hükümet’in önünde bulunuyor. Hükümetin bu zorluğu, herhangi bir “kul hakkı” sorumluluğu içine girmeden aşması beklenir.
Konu ile ilgili başka bir hassasiyet şudur:
Hükümetin, “Paralel yapı ile mücadele” çerçevesi içinde geniş tabanın tedirgin olma ihtimalinin dikkate alınması gerekiyor. Şu anda böyle bir kaygının Anadolu’da paylaşıldığını biliyorum. Bunun, Camia’nın “Savaşçı” kesimleri tarafından yaygınlaştırılmak istendiği ve “iktidarla mücadele”ye daha geniş kesimlerin katılımının sağlanmasının amaçlandığı açık. Yara çoğalsın ki, mağduriyet söylemi karşılık bulsun gibi bir politika, bu tarz yapılanmaların belli başlı savaş stratejilerindendir. Hükümetin ise geniş halk kesimleri ile bir probleminin bulunması beklenemez. Belki sayın Başbakan’ın söylemlerinde halkın tedirgin olmaması için bu farklılığın daha net vurgulanması ihtiyacı vardır. (Böyle zamanlarda AK Parti’den çok “AK Partici” olanlara dikkat etmek gerekir, bir. Ve Doğu Perinçek’lerden iddianame gerekçeleri istememek gerekir, iki.)
Kılıçdaroğlu’na çirkin saldırı:
Seçim sonrasının en çirkin olayı dün Meclis’te yaşandı. Genel Başkan Kılıçdaroğlu, CHP Grubuna kadar giren bir kişinin yumruklu saldırısına uğradı. Saldırıyı kınıyor ve Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.