Sudan devleti İsrail ile normalleşmeyi kabul ettiği için teröre destek veren ülkeler listesinden çıkarıldı!
Bu listeden çıkarılma işlemi BM genel kurulunun yahut başka bir uluslararası kurulun onayı ile olmadı.
ABD ‘ben seni çıkardım’ dedi, o kadar.
Fas da İsrail ile normalleşmeyi kabul ettiği için ABD aynı yöntemle Batı Sahra’nın Fas’a ait olduğunu ilan etti.
Kudüs’ün İsrail başkenti olarak kabulü, Golan tepelerinin İsrail’e verilmesi, Yahudi yerleşim birimlerinin İsrail tarafından ilhakı ve benzer nice uygulama hep ABD’nin tek başına verdiği kararlardan ibaret.
ABD bu kararların BM de yahut bir başka uluslararası kurulda onayına ihtiyaç hissetmiyor.
Neden? Çünkü ABD kendisini dünyanın patronu olarak görüyor.
Bu kararlarıyla, ‘Dünya benim mülkiyetimde ve istediğimi istediğime veririm.’ diyor.
Terör listesini kendisi yapıyor, yine istediğini terörist istediğini demokrat ilan ediyor.
Teröre desteği bir yana bizzat kendisi toprak işgal edip, evlerini sahiplerinin başına yıkan, infazlar ve suikastlar düzenleyerek devlet terörü estiren İsrail ABD’ye göre masum ama toprağını işgalden kurtarmak için mücadele eden HAMAS terör örgütü oluyor.
Yine masum insanları katleden, evinden yurdundan kovan, PYD/PKK demokratik halk hareketi ama hiçbir şiddete bulaşmamış tam bir sivil toplum örgütü olan İhvan hareketi ise terör örgütü oluyor.
Hepsi ABD’nin tek başına verdiği kararlardan ibaret ve ne yazık ki dünya da bu kararları alkışlayarak yahut sessiz kalarak ABD’nin patronluğunu ikrar ediyor. (İşin en üzücü tarafı ise ABD mantığının tıpkısının aynısını muhalefetin hükümete karşı kullanıyor olmasıdır.)
Bir tek Başkan Erdoğan yönetimindeki Türkiye, bu tek yanlı adaletsiz kararlara itiraz ediyor.
İsrail’in devlet terörünü kınıyor, PYD’nin terör örgütü olduğunu ısrarla vurguluyor, İhvan’ın bir sivil toplum örgütü ve HAMAS’ın işgale karşı direnen bir hareket olduğunu söylüyor. Sadece söylemiyor gereğini de yapıyor.
Yani Türkiye ABD’nin patronluğuna itiraz ediyor.
Ben milli çıkarlarımı korurum diyor ve ABD’nin itirazına rağmen askeri operasyonlar düzenleyip bölgedeki senaryoları işlemez hale getiriyor.
Libya’da Doğu Akdeniz’de Azerbaycan’da ABD’ye rağmen hem milli çıkarlarını hem bölge çıkarlarını kollayan politikalar yürütüyor.
Dolayısıyla Türkiye, CAATSA kararlarını -zahirde S-400’ü hedef alsa da gerçekte- bu bağımsızlıkçı egemen tavrına karşı alınmış bir uyarı olarak görüyor.
Eğer Türkiye bu karara boyun eğerse diğer kararlar takip edecektir. Bunun bilincinde olan Başkan Erdoğan, ‘Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe ve hedeflerine yaklaştıkça bunlarla bağlantılı olarak istiklaline ve istikbaline, egemenlik haklarına sıkı sıkıya sahip çıktıkça maruz kaldığı saldırıların çapının da arttığına ve CAATSA kararlarının Türkiye’nin egemenliğine açık bir saldırı olduğuna ve Türkiye’nin yolundan dönmeyeceğine’ dikkat çekti haklı olarak.
Önceki yazılarımda ABD’nin dostumuz olmadığını açıkça yazmıştım.
ABD bu son kararlarıyla kendisi de bizim dostumuz olmadığını aksine hasmımız olduğunu belgelendirmiş oldu. CAATSA adı üstünde ‘Yaptırımlar Yoluyla Amerika’nın Hasımlarıyla Mücadele Kanunu’.
Tabii ki sadece bu kararlarla değil bugüne kadar Türkiye’nin attığı her adımı engellemek için takip ettiği politikalarla da ABD Türkiye’nin hasmı olduğunu defaatle göstermiştir.
PYD/PKK, FETÖ, Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya ve Karabağ konularında hep Türkiye’nin hasımlarının yanında yer almıştır.
Aslında sadece PYD ve FETÖ’ye verdiği destek bile ABD’nin terörü destekleyen ülkeler listesinin başına yazılması için yeter de artar bile.
ABD terörü açıktan destekleyen bir devlettir.
Türkiye hem barıştan ve diyalogdan yana olduğunu gösterip diplomatik ilişkilerini sürdürerek hem de ABD’ye patron olmadığını hatırlatarak egemen ve bağımsız bir devlet olduğunu ispatlamıştır.
ABD’ye düşen artık bu Türkiye gerçeğini görmek ve masaya patron edasıyla değil eşit ülkeler kabulüyle oturmaktır.
Aksi takdirde ABD Türkiye’yi kaybedebilir.
Türkiye’nin önünde alternatifler vardır ama bölgede Türkiye’ye alternatif bir ülke yoktur.