Pazar günü paralel yapının medya ayağına yapılan operasyon ile başlayan süreç Türkiye ve dünya gündeminde sıcaklığını koruyor.
Operasyon bir kesim tarafından ‘bir yıla yakın süredir devam eden palelel yapı ile mücadele’ olarak yorumlanırken, bir başka bir kesime göre ise 17-25 Aralık darbe girişiminin yıldönümünde gündemi değiştirmek için basına karşı yapılan bir susturma planı olarak yorumlandı.
Oprasyonun gerekçesi özetle paralel yapı tarafından üretilen sahte suçların, delillerin medya yolu ile üretilmesi ve bir kesime karşı yapılan haksız operasyonlar için algı oluşturmak için medyanın kullanılması iddialarını içeriyor.
Yani palalel yapının medya ayağına yönelik yapılan bir operasyon.
Ortada bir suç örgütü var ve bunun medya ayağında olduğu düşünülen kişiler gözaltına alınması sorgulanması ile başlayan bir operasyon.
İddialar ne kadar doğru, istinat edilen suçlar ne kadar tutarlı, hangi delillere dayandırılıyor tüm bu soruların cevabı hazırlanacak iddianame ile ortaya çıkacak.
Gözaltına alınanların suçlu olup olmadıkları ise yapılacak yargılama ile ortaya çıkacak.
Bundan dolayı bu konuda söylenecek her söz niyet okumaktan öteye gitmez.
Son sözü yargı söyleyecek.
Son sözü yargı söyleyecek söylemesine ama bir kesim bu olayın kararını daha Pazar günü operasyon yapılmadan iki gün önce Cuma’dan başlayarak yapılan eylemlerle verdi.
Daha operasyon yapılmadan yapılacak operasyonun ‘özgür basını susturma’ operasyonu olduğuna karar verip eylemler başlatmışlardı.
Bir önceki yazımda da söylemiştim asıl konuşulması gereken de bu.
Yapılmamış bir operasyonu bilip önlem almaya kamuoyu baskısı yaratmaya çalışan arkadaşlar bunu nereden öğrendiler?
Bu sorunu cevabı hala verilmiş değil. Bu bile tek başına devlet içerisindeki parelel yapıyı görmemize yeter.
Bu algıyı oluşturmak için bir haftadır ilgili medya kuruluşlarını binaları önünde ve emniyetin önünde eylem yapanları anlamakta zorlanmıyorum.
Bu eylemciler paralel yapıya destek veren bu yapıya gönül vermiş kişiler.
Dolayısıyla yaptıkları çok doğal.
Aldıkları talimatları yerine getiriyorlar.
Ama gözünü karartıp düne kadar ülke için en büyük tehlike olarak gördüğü paralel yapıyı cansiperane savunmaya başlayan Kemalistleri anlamakta zorluk çekiyorum.
Siyasi partileri, medya kalemşörleri, sivil toplum örgütleri ile dört bir yandan paralel yapı ile yapılan mücadeleyi anti demokratik olmakla suçlayan Kemalistlerin düştükleri bu durumu anlamak mümkün mü?
Tayyip Erdoğan’ı "F tipi" olarak tanımladıkları paralel yapı ile olan işbirliğini çok sert eleştiren ve bu ülke için bir tehlike olarak gören Kemalistlerin bugün paralel yapı ile sarmaş dolaş olmasını nasıl izah edebiliriz?
Bu iki kesimi bir araya getiren ortak nokta nedir?
Bu iki ayrı kutupta olup birbirinin varlığından rahatsızken yan yana duran iki kesimin ortak olan tek ortak noktaları darbe meraklısı olmaları.
Yani her iki kesim de bu ülkenin yönetimini darbe ile ele geçirme çabası içine girmiş ve bu emellerini hala sürdürüyorlar.
Yani Kemalistler ile paralel yapının birliktelikleri bir darbe kardeşliği.
Bu son operasyonda gördük ki Kemalistler paralel yapı ile ittifak ederek paralel yapı elemanları gibi haşhaşileştiler.
Gözleri kapalı hiçbir siyasi, ahlaki kriteri düşünmeden koşulsuz paralel yapı ile birlikte hareket ediyorlar.
Kendi tüm değerlerini ayaklar altına alarak haşhaşiler gibi davranmaya başladılar.
Son bir yılda Türkiye’de şahit olduğum siyasi tabloyu aklımın ucunda geçiremezdim.
Bu ülkede paralel yapı elemanı gibi davranıp haşhaşileşen Kemalistleri de gördük.
Bakalım daha neler göreceğiz.