Dedesinin icraatlarından (eylemlerinden) torununu sorumlu tutmuyoruz elbette... “Kişilik sahibi” bir gazeteci olarak Hasan Cemal’i kendi eylemleri ve sözleriyle değerlendirmek (yargılamak) lazım...
Bu satırların yazarı, bu özeni hep korudu.
Fakat, nasıl derler, “şıp demiş dedesinin burnundan düşmüş”; bir insan bu kadar mı dedesine benzer, ideolojik olarak bu kadar mı dedesiyle örtüşür, gerçeklikten bu kadar mı kopuk olur, bu kadar mı tahammülfersa bir insan haline gelir!
Lafı hiç bükmeden söyleyelim:
Hasan Cemal Araplardan nefret ediyor... Yazı hayatı, bu kavmin geriliğine ve ilkelliğine ilişkin örneklerle (tespitlerle) doludur. En sevimli sayılabilecek ifadesi şu: “Ortadoğu’nun kanlı bataklığı...”
Hasan Cemal’e göre bütün kötülüklerin, bütün geri yaşam pratiklerinin kaynağı olan tek coğrafya: Ortadoğu... İhtimal ki, kan ve gözyaşının da bu coğrafyadan neşet ettiğini düşünüyor... “Kanlı bataklığa karşı çağdaş Batı dünyası...” Bu yüzden Erdoğan’ı Batı’ya sırt çevirmekle, “Batılı değerler”in yerine kanlı coğrafyadan neşet etmiş “ilkel değerler”i ikame etmekle suçluyor.
Bu yüzden ağabeyimiz ağır “Kemalist” takılıyor.
Bu yüzden ileri “İttihat ve Terakki uygulamaları”nın Kemalizm’i doğurduğunu düşünüyor.
Dedesi de böyleydi...
Dün, gazeteniz Star, rahmetli Turgut Özal’ın ağzından bazı Cemal Paşa gerçeklerini yayınladı...
Bir gazeteci, Turgut Özal’a, “ABD’nin Irak’a müdahalesine destek verdiniz. Zaten Arap dünyası ile Türkiye’nin ilişkileri 20’lerden beri iyi değil. Bu desteğiniz, ilişkilerimizi daha kötü yapmaz mı?” diye soruyor. Özal bu soru üzerine Osmanlı’nın son dönemindeki İttihat ve Terakki yönetiminin önde gelen isimlerinden Cemal Paşa’nın torunu olan ve gezide yer alan yazarlardan Hasan Cemal’e işaret ederek, “Bunu, siz Hasan Cemal’e sorun” diyor. Hasan Cemal o sırada orada bulunamadığı için konu havada kalıyor.
Bundan kısa süre sonra, Yalçın Özer, beraberinde aynı gruptan bir başka gazeteci ile özel bir mülakat için yeniden Özal’ın yanına gidiyor. Yalçın Özer, “Bunu Hasan Cemal’e sorun” bölümünü açmasını isteyince, Özal şunları anlatıyor: “Bizim sıkıntılarımızdan birisi de ülkemizin sıcak kuşakta bulunmasıdır. Bu ülkelerde satılık insan bulmak çok kolay... Bir Alman’ı, İngiliz’i, Fransız’ı, Japon’u ve bir Rus’u satın alamazsınız. Osmanlı’yı yıkmadan önce içerden bazı kimseleri İngilizler satın almışlar. İngilizlerden maaş alan Osmanlı Güney Cephesi Başkomutanı Cemal Paşa’ya talimat vererek, Şam’daki İslam âlimlerinin (ki Şam o zaman İslami ilim merkeziymiş) genç kızlarını konağına getirmesi, onlara alkollü içki içmeye zorlaması ve tacizde bulunarak geri bırakılmaları istenmiştir. Bu emri alan (Cemal) Paşa, derhal bu işlemi yapmıştır. Bu yüz kızartıcı olaylar süratle Arap âlemine yayılmış ve ‘Osmanlı artık bozulmuş ve İslami yoldan çıkmıştır’ propagandası yapılarak, Araplar Osmanlı’ya düşman yapılmıştır. Özellikle Hicaz’da hazır bekleyen Şerif Hüseyin de işin esasını bilmeden ve duyduklarına inanarak Arapların Osmanlı aleyhine İngilizler ile birlikte kıyama geçmesine sebep olmuştur. İşte bu nedenle ‘Arap-Osmanlı düşmanlığının kaynağını Hasan Cemal’e sorun’ dedim.”
Rahmetli Özal böyle diyor.
Hayır, elbette Hasan Cemal’e sormasınlar. Yukarıda da söylediğim gibi, dedesinin icraatlarından torunu sorumlu tutulamaz. Torunu mebzul miktar icraata (eyleme) zaten sahip... Burada üzerinde durmamız gereken konu, dedesiyle zihniyet ortaklığıdır... Ki, bu ortaklığa zaten verip veriştiriyoruz.
Bu yazıyı yazmamın nedeni şu:
Özal’ı “aşırı” ve “haksız” bulanlar, Falih Rıfkı Atay’ın, bence türünün benzersiz örneği olan “Zeytindağı” adlı kitabını okusunlar. Bir de, “İstanbul Muhafızlığı” döneminde Cemal Paşa’nın bazı icraatlarına baksınlar: Kaç kelle koparmıştır, kaç rezil “işret gecesi” düzenlemiştir, hangi namus telakkilerini ayaklar altına almıştır? Dahası, cihan savaşının eli kulağındayken Fransa’ya neden gitmiştir, Fransızlarla ne görüşmüştür?
Tamam, eylemlerinden torunu sorumlu tutulamaz ama zahmet olmazsa buralara da bir bakıversinler!