Has Parti kurulduğu zaman, açıkça itiraf edeyim ki, umutlanmıştım. Çünkü o günlerde derinleşen krizin yalnız ekonomik bir kriz olmadığı, bunun siyasi bir alt-üst oluş olduğu ortaya çıkmış ve Ortadoğu’daki değişimin bizi çok farklı yerlere götüreceği belli olmuştu. Ağırlıklı olarak 19. yüzyılın ve Soğuk Savaş’ın ürünü olan geleneksel sol ve sağ yapıların zamanının bittiğini, o günlerde, görüyorduk. Bu yapılar, 20. yüzyılın savaşla ve ulus-devletlerin kapışmasıyla örülü tarihinde kirlenmişler ve özlerini kaybetmişlerdi.
Örneğin, enternasyonal bir öze sahip olması gereken sosyal-demokrasi, 1914’te Birinci Savaş’ın patlak vermesiyle, Avrupa’da ulus-devletin ve ulusal burjuvazinin savunusunu ‘vatan savunusu’ demagojisiyle öne çıkarmış ve sistem içi bir siyasi harekete dönüşmüştür. Dolayısıyla bu gelenekten gelen bütün yapılar, o tarihten sonra, karma ekonomi, sosyal refah devleti, askeri Keynesçiliği savunmuşlardır. Böyle olunca Avrupa’da bugün, bu siyasi geleneğin, güncel krize bir çözümü yoktur.
Türkiye’deki hikâye ise çok başkadır; biliyorsunuz CHP, başından beri tekçi, tek ırka dayalı devletçi, Jakoben ideolojiyi Kemalizm adıyla savunmuş ve Türkiye’de darbelerin ideolojik, kültürel altyapısını hazır etmiştir.
Aslında bu ‘sol’ tarafın sağ yanının da pek farkı yoktur. Avrupa’da Hıristiyan Demokrat partiler de, soğuk savaş döneminde, anti-komünizm üzerinden ulus-devletçi tekçi, faşizmle flört eden bir siyasi çizgiyi öne çıkarmışlar, sonra da çarpık-devletçi bir neoliberalizmi, seçeneksizlikten iktidar olunca, hayata geçirmişler ve bugünkü krizin ebesi olmuşlardır.
Bu, Türkiye’de de böyle olmuştur. Türkiye’de de sağ, devletçi-faşist bir izi-tıpkı sol gibi- hep takip etmiştir.
Bugün, yani 21. yüzyıldan 20. yüzyıla baktığımızda, 20. yüzyılın hikâyesini çok farklı görürüz. Örneğin Hitler ve Stalin’i ortaya çıkaran koşulların ortaklığını görebilirsiniz. Birbirinin zıttı gibi görünen birçok siyasi akımının aslında birbirini tamamladığını tespit edebiliriz.
Mesela, Türkiye’de Kemalizm’in reel politik alandaki yolculuğu ile Türk-İslam sentezi hikâyesinin politik yolculuğu ve bu iki devletçi akımın varmak istedikleri menzil açısından çok farkları olduğunu sanmıyorum.
Bakın şimdi CHP bazı siyasi eğilimleri bir araya getirecekmiş. Kemalistler, sosyalistler, sosyal-demokratlar, liberaller falan. Ama bunların şu an reel-politik anlamda çok farklılıkları yok, politik tahayyül ve menzil açısından da zaten bunlara şu krizi ve sonrasını anlat desen on dakika konuşamazlar.
Has Parti ne zaman kapandı?
Sağ tarafa gelince oradaki arkadaşların bir kısmı -işte Has Parti’den kurulduğunda bunun için umutluydum- İslam’ın bir ümmet dini olduğunu, İslam’ın başına bir takı almayacağını, Ortadoğu’daki uyanışta meşru-sınırları aşan yeni bir İslam siyasetinin yeni-burjuva demokrasini de aşan- katılımcı, ümmetçi bir dalga olacağını anlatıyorlardı. Milliyetçi söylemlerden ve ne pahasına olursa olsun ‘muhalefet’ psikolojisinden sıyrılmış gözüküyorlardı. Bu çok umut vericiydi. Ama bir müddet sonra Has Parti’nin bir konudaki bildirisini okuduğumuzda bunun pekâlâ şu CHP’nin birleştirmek istediği ‘siyasi’ eğilimlerden birinin yazdığı bildiri de olabileceğini gördük. Bunun niye böyle olduğu ve buradaki kabahatin kimde olduğu çok uzun bir tartışma konusu. Umarım tartışırız.
Şimdi Bekaroğlu, Has Parti ka-pandı falan diyor da, aslında Has Parti kurulduğu günlerdeki iddiasını yitirip, bir müddet sonra, ‘milli görüş’ -’sol’ karması bir ‘muhalefet’ yapmaya başladığı zaman kapanmıştı.
Örneğin Has Parti’nin Türkiye’nin Ortadoğu politikasını, sıfır sorun meselesini derinleştiren, Ortadoğu’yu şu an değiştiren güçlerle (İhvan gibi) politik ilişkiler kurarak, sınırları aşan bir muhalefet yapmasını beklerdim. Ama ‘NATO oraya buraya niye füze rampası dikiyor, bu işlerde ABD’nin parmağı(!) ne ile’ sınırlı kaldılar. Şunu da hemen belirteyim; şimdi Numan Hoca’nın AK Parti’ye gitme meselesini ‘milli görüş’ birleşiyor diye anlatanlar var. Çok yanlış, AK Parti, milli görüşte ısrar etseydi, bırakın üç dönemi, bir dönem bile iktidar olamazdı. Bakın nasıl soğuk savaş döneminde Sovyetler ve ABD düşman ama hem sistemi hem de birbirlerini ayakta tutan iki kardeşti, o dönemde Türkiye’de Kemalizm ve onun türevi ‘sol’la, Türk-İslam sentezi, milli görüş falan da birbirini ayakta tutan kardeşlerdi. Bunlar bitti.
Şimdi siz AK Parti’ye biten bir ‘şey’ üzerinden muhalefet yaparsanız bir şansınız olmaz. Bu sol için de böyle; doğası gereği AK Parti onları içine alamaz ama ideolojik olarak hep mağlup eder.