Barış Pınarı Harekatı, sekiz gün sürdü, 108 yıllık planının çökmesine neden oldu.
Planın çökmesi, ortadan kalkması anlamına gelmiyor.
Emperyalizm, saldırganlığı ve gasp etmeyi kurumsallaştırmış bir kavramdır.
Kişilerin görev süreleriyle sınırlı çalışmaz, sabırlıdır, yıllara uzanan yeniden yapılanmayı gerçekleştirir, kendisine göre uygun bir zamanlamayla tekrar kapınıza dikilir.
Anti-emperyalist mücadelede en tehlikeli seçenek, “püskürtme harekatını” yarım bırakmaktır.
Mesela, 1974’te Kıbrıs’ta, Girne-Lefkoşe hattı eksenli bir üçgen toprakla yetinseydik, yaniGazimağusa’ya kadar tanklarımızla inip, o stratejik sınırı çizmeseydik, bugün çoktan geri dönmüştük!..
Amerikan yönetimi, dönemin “Bağlantısızlar Bloku” liderliğine oynayan ve bu arada Sovyetler Birliği’yle sıcak flörtü olan Başpiskopos Makarios’tan kurtuluş formülünde Türkiye’nin harekatını o üçgenle sınırlı görüyordu, çünkü “yarım kalmış harekatın” o alandan itilebileceğini çok iyi biliyordu.
14 Ağustos’ta başlayan ve yalnız üç gün süren 2’nci Harekat, Türk birlikleri ve mücahitlerinin etrafında yığınak yapan, tacizlere başlayan Rum kuvvetleriyle, adaya Gurka birliği sokup Türkiye’yi dengeleyecek askeri düzenlemelere kalkışan İngiltere’ye ve 6’ncı Filo’yu hareketlendiren ABD’ye net cevaptır.
Kimse bir yere gitmiyor, göndereceğiz…
Barış Pınarı bölgesinde şu anda yaşanılan fiili durum benzer niteliktedir.
“Gideceğim” diyen Amerika, askeri yığınak yapıyor.
Amerika’dan doğan boşluğu dolduran Rusya, PKK-YPG ile askeri üslerde devir teslim törenleri düzenliyor.
Türk askerini ve Suriye Milli Ordusu’nu Tel Abyad-Rasulayn hattında sıkıştıran mutabakatlar, PKK-YPG’nin kalan geniş coğrafyada yeniden yapılanmasını, yığınaklarını tahkim etmesini, daha da vahimi, Rus ve Amerikan ordularıyla birlikte çalışma zemininin güçlenmesine neden oluyor.
Ruslarla birlikte 5 km. derinlikte yapılan devriyelere bölgedeki ayrılıkçı terör gruplarından gelen “sivil görünümlü” tacizler aslında net bir alarmdır! Yarın askerlerimizin aynı rotalarda silahlı saldırıyla karşılaşmayacağının hiçbir garantisi de yoktur.
Barış Pınarı ile kontrol altına alınan topraklar, sınırımız boyunca bir terör devletinin kurulmasının beline vurulmuş ağır darbedir ama Amerika ve Rusya’nın gerek Baas rejimi güçlerine gerek PKK-YPG unsurlarına gösterdikleri aşırı “şefkat”, bu coğrafyanın Türkiye açısından zamanla “Vietnam Sendromu”na dönüşmesine neden olabilir.
Çaresi, toplanıp geri dönmek değildir, Anadolu’yu kaybederiz.
Çaresi, Lefkoşa’dan Gazimağusa’ya yol bağlar gibi, 2. Harekat ile Türkiye ve Suriye Milli Ordusu için güvenli stratejik sınıra ulaşmaktır.
Bu kadar yakınımızdaki dar bir alanda kısa paslaşmalarla vakit kaybetmemiz mümkün değildir.
ABD ve Rusya’nın yanlış hesabı…
İki yönlü yanlışla karşılaştık:
1- 2020 Başkanlık Seçimi hesabındaki Trump, Türkiye’yi kaybetme riskini zamana oynayarak sıfırlamaya, bu arada İsrail lobisini de şu veya bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor. Bu, bizim için sürdürülebilir durum değildir.
2- Türkiye’nin baskısı sonucu ABD-PKK unsurlarının çekildiği coğrafyalara Rus-Baas güçlerinin yerleşmesini Türkiye’nin kabul edeceğini kim söyledi? Sınırımızdaki PKK unsurunun yerini diktatörlük rejiminin tüm muhalifleri katleden askeri gücünün alması, Türkiye’nin kendini güvende hissetmesi anlamına gelmemektedir.
Bunları ne Moskova ne de Washington’a anlatabiliriz…
Kuşkusuz çok kez anlatılmıştır ama hepsinin, kendine göre bir petrol politikası var, geçiniz…
O zaman işi tamamlamak zorundayız…
Sınırımızdan öte tarafa baktığımızda çok fazla bayrak görünüyor, toplu bir savaş için az, barışı yakalamak için çok fazla bu bayraklar, özellikle dışarlıklı olanların gitmesi uygundur…