O kadar küçük ki kuş kadar diyeceğim Türkçemize yazık olacak ama insan sormadan edemiyor kalbin ne kadardır senin sakacık….?
Sakamızı, kocaman bir kafes içinde Hüseyin getirdi. Nereden almış nasıl yakalamış hepsi ayrı hikaye. Hüseyin sabah evden çıkarken ne iş yapacağını kendi de bilmeyen bir adamdır. Düzenli iş bulmak, o işte sebat etmek, harcadığını kazandığına denk getirmek gibi hususiyetleri olmayan yani tam anlamıyla “serbest meslek” sahibi bir adam. Becerileri arasında emlak danışmanlığı, mevsim yaş sebze meyvesini alıp satma, tavuk çiftliklerinde yıpranmış tavukları alıp yol boyu lokantalara satma, çakmak gazı doldurma, Kurban Bayramı’ndan evvel bıçak bileme, bayramdan sonra deri ticareti yapma... yani her türlü iş...
Hüseyin’in evinde Darıca Hayvanat Bahçesi’ndekinden daha fazla tavşan varmış, odasındaki keklikler bir havalansa güneşin önünü keser de Allah muhafaza vatandaşın evi barkı ışıksız kalırmış diyorlar. Belki rivayet belki gerçek orası mühim değil. Mühim olan Hüseyin kocaman bir kafes yapmış. Kafesin içine çam dalı yerleştirmiş. İçine de bir kuş kondurmuş. Kuşumuz saka imiş. O kadar küçük ki kuş kadar diyeceğim Türkçemize yazık olacak ama insan sormadan edemiyor kalbin ne kadardır senin sakacık….?
Kuşu hem kızım hem babam istedi ama biz orta yolu bulduk. Hem babam hem kızım baksın dedik. Ne de olsa babam her fırsatta, “ben bu torunumun bıyıklı haliyim beni de bir çocuk sayın” diyordu.
Saka geldi kocaman kafesiyle evin başköşesine kondu. Kuşla ilgili tek bildiğimiz roka yaprağı yediği. Hüseyin öyle demiş bırakırken.
Ne yer ne içer başkaca bilen yok. Her gelen türlü sözler ile seviyor ama hayvanın yemesinden içmesinden haber vereni bulamadık. İnsanlar kuş severken nasıl laflar buluyorlarmış hayret edersiniz. “Güllü lokum”, diyen, “can kuş” diyen, otobüs park ettiren muavin gibi “gel hele gel hele” diyen mi ararsınız? Türlü çeşit laflar ile sevilen sakamız gün geçtikçe kafeste daha az hareket eder oldu. Acıkmış garip. Acıkmasına itiraz etmiyoruz aksine iştahlı hayvan beslemesi daha bir eğlencelidir. Ama bu kuş ne yer bilen yok. İnternete video yükleyenlerin insafına kalıp türlü çeşit videolar izledik. Saka ne yer diye başladığımız videomuz Azerbaycan halk dansları ile bitti. Bu videolar açıldıkça çalıyor. Her öneriye tıklarsanız sonunda çok alakasız bir yerde buluyorsunuz kendinizi.
Saka aç biz yorgun haldeydik.
Anladık ki Hüseyin kuş yakalamasını biliyor, kafes bile yapıyor da kuş kursağı doldurmaktan haberi yokmuş. Ve hayvan almak değil bakmak meseleymiş belledik.
İnternetten baktık ki Hüseyin’in söylediği yalan değilse bile eksik. Meğer saka roka yaprağı yemezmiş. İthal yemi varmış. O yeminden yerken yanında çeşni olsun diye roka yaprağı yedirirlermiş. Sakanın ithal yem yemesine babam kızdı. “Dışa bağımlı olması hiç hoş değil.” Babamın her meseleyi haber bülteni Türkçesi ile açıklamasına alışkınım ama sakamızın cari açığı körükleyecek bir damak zevkine sahip olmasına güldüm.
Yemler alındı, suluk takıldı, saka canlandı.
Sakaya ad bulma işine ben hiç karışmadım bir bebeğe bir de kuşa isim bulmak Kuzey Kore meselesini çözmekten daha zordur emin olun.
Kızım, “sakanın adı ‘Çekirdek’ olsun” dedi. Babam; “ ‘Hanım Dudu’ olsun” dedi. Biz gülüştük ama babam gayet ciddi idi. Ona göre çok şirin bir isimdi. Hem de “dudu dilli” bir kuş olması için bu isim şart idi. “Bu kuş, dilli olsun, ötsün de yuvamız şenlensin.” dedi. Kızım; “ ‘Hanım Dudu’ ismini arkadaşlarıma nasıl anlatırım?” diye itiraz atına bindi ama babam kavli karar etmişti. “Hanım Dudu” dedi de başka bir şey demedi…
Aradan geçti bir hafta, Hanım Dudu artık yemek içmek meselesini çözdüğü gibi suluğundaki sudan boy abdesti almaya bile başladı. O zaman babam çok takdir etti. “Hanım Dudu’nun günde üç kere banyosu var, bir de herkesin içinde yıkanmasa ne güzel olur” dedi.
Televizyonda ne kadar tartışma programı varsa babam Hanım Dudu’ya seyrettirdi. Kuş sanki mahsus yapar gibi tartışma programı açınca susuyor. Reklam girince başlıyor çırpınmaya. Babam bu halini çok sevdi. “Çevresinde olan bitene duyarlı bir kuşumuz var. Aklından neler geçiyor kim bilir? Dili olsa da sorsak.” dedi...
Kızımla babam pek alıştılar Hanım Dudu’ya...
Kuştan anlayan bir misafir gelene kadar her şey çok iyiydi.
Misafir, kafese, Hanım Dudu’ya baktı.
“Tamam her şey…” dedi.
Babam gururlandı. “Emaneti bize bir gariptir, tabi her şeyini tamam edeceğiz Hanım Dudumuzun.” dedi.
Misafir güldü.
“Adı Hanım Dudu mu?”
“Evet”
“İyi ama bu kuş erkek!”
Ev başımıza yıkılmadı ama epeyce bir kahkaha koptu. Meğer Hanım Dudumuz erkek imiş. Babam dedi ki tevekkeli değil Hanım Dudu dedikçe çırpınıyordu, meğer bu isim izzet-i nefsine dokunurmuş erkek sakamızın. Babamın da rızasıyla yeni bir isim bulduk ve benzer bir kazayı yaşamayalım diye her ihtimale karşı hem kadın hem erkek ismi olan bir isim seçtik. “Yaşar” dedik sevdik, “Yaşar” dedik besledik sakamızı….