Sel gider kum kalır hesabı tüm yapıp ettiklerimiz; ideolojilerin, politikaların dünyayı değiştirmek üzere ortaya koydukları vizyonlar, önleyici sağlıktan kent planlamalarına kadar hemen her şey son tahlilde bir sonraki nesle nasıl bir dünya bırakmak istediğimizle ilgili...
Bunca eylem, fikir, bir 'iyi' tasavvuru etrafında şekilleniyor. Suiistimal ederken bile bir 'iyi'ye yaslanıyor, o 'iyi'yi istismar ediyoruz.
Dolayısıyla tüm 'iyi' niyetimizle yaptıklarımız, her zaman 'iyi' ile sonuçlanmıyor.
Yine de hayatın sürgit düzenine karşı bir 'iyi' idealiyle itiraz etmeye devam ediyoruz, çünkü gelecek nesillere bugünden daha iyi bir dünya bırakmak istiyoruz.
***
Gençlik tüm bu politikaların, eylemlerin merkezinde ve galiba tam da burada hata yapıyoruz. Hatamız ise, onların bir şey yapmasına olanak sağlamaktan önce onlar için bir şeyler yapmaya çalışmamız.
Gençleri 'iyi'ye sevketmek istiyorsak önce çalışan, iş gören metodu bulmamız gerekiyor. Biraz eklektik olabilir ama ana güzergahta yol alabilmek için yani geleneğin istikametini takip edebilmek için yürüdüğümüz yolu biraz genişletmek zorundayız; ki yolu bir daha bizim 'iyi'mizle kesişmeyecek ve bambaşka menzillere varacak tali yollara sapmasın gençler.
Birinci vazifemiz eleştirel düşünceden korkmamak mesela ve onlarla birlikte iş yapmak.
Üzerinde pek durulmayan ama bence çok önemli bir husus da 'iyi'nin ancak 'kalite' ile yan yana olabileceğini bilmek. Gençlere vasatı layık görürsek şayet vasatı dahi tutturamayız. Vasat okuyan, vasat dinleyen kendindeki 'iyi'yi keşkedemez. Okuduğumuz edebiyattan, dinlediğimiz müziğe, izlediğimiz filme kadar dimağımıza tesir eden her şey için geçerlidir bu.
***
Yazıya oturduğumda niyetim, Türkiye Gençlik STK'ları Platformu'nun Gençlik Zirvesi'nde kamuoyu ile paylaştığı gençlik araştırmasından bir kaç hususa dikkat çekmekti. Sonra baktım Star gazetesinden Ömer Ekinci tafsilatlı biçimde hem zirvenin muhtevasından hem de araştırmanın öne çıkan sonuçlarından bahsetmiş.
Yine de araştırmanın, "Gençler patır patır deist oluyor, başörtülü kızlar arasında bile ateizm-deizmin patladı" şeklindeki haberlerin külliyen yalan ve propaganda olduğunu ortaya koyduğunu söylemek isterim.
Ailenin, toplumun genelinde olduğu gibi, gençler arasında da en güvenilir, en sağlam ve mutluluk kaynağı kurum olması, araştırmanın yürek ferahlatıcı sonuçlarından.
Toplumu dinamik ve sağlam tutan ana omurganın aile olduğu, Batı'daki bunalımın aileyi kaybetmekten kaynaklandığını düşününce bu en önemli sosyal sermayemize gözümüz gibi bakmamız gerekiyor.
***
Sonuçların tamamı iç açısı değil ama.....
Araştırmanın bulgularına göre 15-30 yaş grubunda gençlerin yüzde 94,4’ü herhangi bir STK’ya üye değil. Sadece yüzde 2,5'i sivil toplumda faaliyet gösteren kurumlara üye. Oysa gençlere bir değer geçirmek için onlarla birlikte bir şey yapmak gerek. Bunun için en ideal alan ise sivil toplum.
Politika yapıcısından, sivil toplumuna, öğretmeninden ailesine, herkes ve her kuruma sorumluluk yükleyen bir sonuç da gelecekten umutlu olmayan ve kimsenin kendilerini anlamadığını düşünen gençlerin dikkat çekici oranda olması.
20 sene içinde en üretken yaşlarına erişecek ve Türkiye'nin iş hayatında, siyasetinde, kültür-sanatında temayüz edecek insanlardan söz ediyoruz. Dünyayı değiştirme motivasyonu olmayan, daha şimdiden bedbin, canı sıkılan gençlerin yetişkin olmuş halleri nasıl olacak acaba?
***
Ne zamandır aklımda olan bir şeydi; "'İyi' dediğimiz şeyleri gelecek nesiller için de nasıl 'iyi' kılabiliriz?" sorusu. Kendimize sormazsak bu soruyu daha baştan kaybedeceğiz çünkü. Gençlere güvenmez ve pusulayı hep kendi elimizde tutarsak şayet, yolları çatallanan günümüz dünyasında onları baştan istikametsiz bırakmış olacağız.