Fişlenmek, dinlenmek, gizli kamerayla görüntülenmek... Kimse için onaylanabilir şeyler değil. Bir kişinin kriminal olmayan özellikleriyle profilinin çıkarılması, fişlemedir. Mahrem görüntülerinin kameraya alınması ahlaksızlığın en yüksek mertebesidir. Bu araçlarla yürütülen bir savaş da şüphesiz en ahlaksız olandır.
Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın geçen gün yayınladığı açıklamada Deniz Baykal’ın hal edilmesiyle sonuçlanan kaset skandalını akla getiren bir uyarı vardı: “Seçim sath-ı mailine girdiğimiz bu günlerde camianın hayatın her alanında olduğu gibi siyasette de her türlü gayr-ı ahlaki ve gayr-ı meşru yönteme karşı olduğu aşikardır. Önceki seçimler arefesinde denenmiş olan özel hayatın mahremiyetini ihlal edici ahlak dışı metod ve girişimlerin tekrar denenebileceğine dair endişe verici işaretler görülmektedir.” Bir ön alma, iyi niyetli bir hatırlatma... İsteyen istediği gibi yorumlar.
Benim aklıma Mehmet Baransu’nun şantajlı tehditli ifadeleri geldi.
Ama GYV böyle bir uyarıda bulunduğuna göre Baransu da bavulundan böyle ifşaatlar çıkarmayacaktır.
Fişlenme, 28 Şubat’ın iş görme biçimlerinden biriydi. Batı Çalışma Grubu bu yöntemle çalışıyordu. Cemaatler, İslami sermaye olarak adlandırılan şirketler bir bir fişleniyordu.
Kim İHL’li, kim oruç tutuyor?
Yaşayanlar bilir, o yıllarda bu işler öyle gizli saklı da yapılmıyordu. Okul sıralarında, hocalarınız gözünüzün içine baka baka fişliyordu sizi.
Başörtülülerin fişleri başlarında olduğundan ayrıca bir sorguya gerek kalmıyordu ama erkek öğrencileri ‘tasnif’ etmek için bazı hocalar ilginç yöntemler geliştirmişti.
28 Şubat’a giden yolun taşları örülüyordu, biz ise başörtümüzle okuyabildiğimiz için mutluyduk!
Allah selamet versin bir hocamız derste “kimler İmam Hatipli” diye sormuştu. Nasıl bir eziklenme içindeysek, biz de paşa paşa el kaldırıyorduk.
Hoca İmam Hatipli olduğuma çok emin ki, “sen” diye sormuş, “değilim” deyince de epey şaşırmıştı.
Başka bir sefer de Ramazan fişlemesi yaşamıştık. Yine bir hocamız daha önce hiç yapmadığı bir şey yapıp derste herkese çay ısmarlamıştı. Şimdi hepimize komik gelen bu hareketler o günlerde bizleri tedirgin edebiliyordu.
Oluyordu yani böyle şeyler. Adının önünde prof. yazan hocalar öğrenci fişliyordu. Sakalla-başörtüsüyle iktifa etmiyor, kim oruç tutuyor, kim tutmuyor onun hesabını tutuyordu.
Fişlemeyi Gül kaldırdı
Taraf Gazetesi son günlerde yakıtı bitmek üzere olan motor gibi öksüre öksüre yayın yapıyor, ertesi gün yalanlanacağı belli olan haberler yapıp çamur at izi kalsın taktiği uyguluyor.
Belge diye yayınlanan şey, Taraf’ın Haziran ayında da yayınlamış olduğu, haberi veriş şekillerinden fişleme içerdiği zannı uyandıran, aslında Güvenlik Tahkikatı’nın nasıl yapılacağıyla ilgili bir açıklama. Zaten ortada başka da bir belge yok.
Ama zannediyorsunuz ki metinde yer alan “danalı-mandalı” bilgiler bu imzalı belgeyle, ilgili birimlere servis edilmiş.
Abdullah Gül’ün başbakanlığı sırasında yayınladığı bir talimatnamede MİT’in Güvenlik Soruşturması kapsamında sadece kriminal unsurları derleyip isteyen kuruma istihbarat notu olarak iletebileceği ve şifai bilgi paylaşımının olmayacağı belirtiliyor. Yani MİT havuzdaki ham bilgileri değil, suç kaydı, bir terör örgütü ile ilişki yahut başka bir istihbarat görevlisiyle görüşme gibi önemli bilgileri paylaşabiliyor.
Taraf’ın fişleme diye verdiği haberde cemaate yönelik bir durum zaten olmadığı gibi bahse konu bilgiler başka bir kuruma belge olarak iletilmiş de değil.
Ali Bayramoğlu haklı olarak 2013 Türkiye’sinde bu tür bilgilerin havuzda toplanmasının bile kabul edilebilir olmadığını söylüyor. İyi ama bu bilgilerin yeni toplandığını nerden biliyoruz.
Devlet yenilendi yenilenmesine ama devlet hafızası böyle bir şey; iyi kötü her şeyi saklıyor işte...