Genel kanı bir ülkede dış politikayı iktidarın belirlediği ve bu iktidarı da ülke içindeki şartların tayin ettiği biçimindedir. Yani öncelik iç politikadadır. Ben dış politikanın daha belirleyici olduğunu hatta iktidarın belirlenmesinde de dış şartların etkili olduğunu düşünürüm. Bu politikacıların yabancıların hizmetinde olduğu anlamına gelmez. Eğer dış güçler ekonomiyi etkileyebiliyorlarsa, ülke sermayesini belli bir yöne sevk edebiliyorlarsa, iktidarı onlara uygun dış politika uygulayacak partilerin almasında etkili olurlar.
Günümüzde dünya yeni bir dengeye doğru ilerlemektedir ve bu kendiliğinden gelişen değil bazı güçlerin planları yönündedir. Mesela Suriye yıllarca Baas rejimi altında yaşamış hiç sesi çıkmamıştır. Oysa şimdi demokrasi uğruna bazı güçler savaşmaktadır. Bana göre savaşın iç politikadan kaynaklanan yönü yoktur ve sadece yeni dünya düzeninde onun yeri ve şekli belirlenmektedir. Bu durum bir ülkede iktidar ve muhalefetin büyük güçlerin istediği yönde oluşması yönünde olduğu anlamına gelir. Ancak büyük güçlerde durum farklıdır. Mesela ABD’de iki parti birbirinin karşıtı değil alternatifidir. Bir parti iktidara gelince uyguladığı politikalar başarılı olmazsa diğerinin gelişi o ülkedeki genel durumu belirleyen gücün B planını uygularlar. Yani iki farklı parti ülkeyi yöneten tek gücün iki farklı planını uygulayacaklardır. Aynı durum Rusya’da da geçerlidir. Asla vazgeçmeyeceklerini, bütün güçlerini onu yaymak için kullandıklarını söylediğimiz komünizm devlet tarafından ortadan kaldırılmıştır ve bu konuda yazdığım makalenin başlığı “Dışa dönük”tür. Yani dış şartlar bir ülkede akla bile gelmeyecek şeylerin yapılmasına sebep olabilir.
***
Ülkemizde de dış şartlar içte ciddi değişikliklere neden olabiliyor. Geçmişte Kürtleri diğer vatandaşlarla aynı görüp buna uygun davrandığım için söylemeyi bile istemediğim ithamlarla karşılaştım. Mahkemelere gittim, dergideki işimden kovuldum, hakkımda mahkemelerde de ispat ettiğim iftiralara uğradım. Şimdi Kürtlerle birlikte yaşanması gerektiği kolaylıkla söyleniyor.
Türkiye bugün bölgedeki ve dünyadaki gelişmelerle çelişmeyen bir dış politika uyguluyor. Şüphesiz bunun da eleştirilecek yanı vardır ama hiç değilse genel istikameti doğrudur. CHP iktidara gelse nasıl bir dış politika uygulayacağı bilinmiyor. Bu konuda bir stratejilerin ne olacağı bilinmez. Mesela dünyadaki yeni güç odağı Uzakdoğu ile işbirliği yapıp ABD- Rusya eksenine karşı mı çıkacaklar. Avrupa’nın güç odağı olma şansının devam ettiğini düşünüp onunla birlikte mi hareket edecekler? Sözlerinden anlaşılan bir strateji belirlemek yerine her olaya karşı tavır almayı düşündükleridir. Bir gün birini haklı bulup onun yanında, diğer bir gün haksız görüp karşısında olabilirler. Dış politikada prensiplere bağlı ve dürüst hareket edilmesini düşünüyorlar.
MHP ABD ile birlikte olmayı uşaklık sayıyor, Rusya’yı hesaba bile katmıyor. Başka bir ülkeyle ittifaktan da söz etmiyor. Türkiye’nin tek başına günün şartlarına göre hareket edebileceğini ve gücümüzün buna yeteceğini düşünüyor. Kahramanlık ve vatanseverlik maddi bir desteğe ihtiyaç göstermeden hedefe ulaşmamızı sağlar diyor. Etkili bir güç olmak için ne ekonomik güce ne de bilimsel üstünlüğe gerek görmüyor.