Irak Bölgesel Kürt yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, sadece gelecekte değil, daha şimdiden bölge siyasetinde önemli bir isim. Elbette şu an için ‘Mesut Barzani sonrası’ diye bir tartışma görünmüyor. Ama her durumda Neçirvan Barzani’nin adı bir adım önde.
İşte o isim Time Dergisi’ne konuştu ve gerçekten Türkiye-Irak ve bölge denkleminde olup bitenlere dair önemli açıklamalar yaptı. Barzani, bölgedeki petrol tartışmalarını şöyle özetliyor:
‘Başlarda küçük şirketler ile çalıştığımız için beni suçluyorlardı. Şimdi Exxon Mobil, Chevron, Total, Gazprom gibi büyük şirketler ile çalışıyoruz. Şimdiye kadar harcamalar için yapılan yatırımın toplamı 15 milyar dolar kadar.’
Neçirvan Barzani, derginin ‘ABD, Türk boru hattının kurulmasına karşı. Çünkü Irak’ın bu konuda bir tehdit unsuru olabileceğinden endişe ediyor’değerlendirmesine ise şu cevabı veriyor:
‘Bu boru hattının inşaatının Irak’ın bütünlüğünü tehlikeye atacağı fikri şaka gibi bir şeydir. Türkiye politikası bağımsız bir Kürdistan olmasına açıkça karşı. Türkiye bizi her zaman durdurabilecek bir güce ve askeri güce sahip. Ama memnuniyetle bunu yapmayacaklarını söyleyebilirim. Irak’ın bütünlüğünü tehlikeye atan tek şey Bağdat’taki Başbakan Maliki’nin tutumudur.’
Şu cümlelerin de altını çizelim:
‘Türkiye bizim umut kapımız. Ve eğer bu umut kapısı kapanırsa Bağdat’a teslim oluruz ve hepimizin çıkarları tehlikeye girer.’
Barzani, Maliki’nin İran desteği ile güçlenmesini ise sürpriz bir çıkışla açıklıyor: ‘Amerika bu ülkeye geldi, büyük harcamalar yaptı ve canlar feda etti. Ama iş bittiğinde anahtarı başkasının eline verdiler. Eğer amaç Irak’ın anahtarlarını başkasına vermektiyse, o zaman neden geldiniz? Bu Amerikalılar’ın cevaplaması gereken bir soru. Bu yüzden de şu anda olanlardan Amerika’yı sorumlu tutuyorum.’
***
Sıkça altını çizmeye çalışıyorum. Türkiye’nin bölgesel dengelerde artık muazzam bir gücü var. Zaman zaman yaşanan aksamalar, eksiklikler ya da belirsizlikler bu gerçeğin üzerini örtmemeli.
Bu sürecin belki de en kilit ülkesi Irak. Çünkü Ankara’nın yakaladığı yükseliş sürecinin belki de miladı, bu ülke etrafındaki gelişmeler ve politikalar. Sürekli dış tehdit ve bölünme algısıyla hareket eden, kendi iç dengelerini bu korkular etrafında kuran bir ülkenin, bölge gücü olması ya da sorunlarına çözüm getirmesi elbette sözkonusu olamazdı.
Türkiye’nin bu korku çemberinden çıkışı elbette kolay olmadı. Hala da tümüyle kurtulabilmiş değil. Nitekim Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son günlerde dikkat çektiği ‘derin devletin tümüyle tasfiye edilemediği’ yönündeki açıklamalarını not etmekte yarar var.
Şimdi sormanın yeridir. Bu kadar kritik bir eşikte hala iç tartışmaları abartıp köpürtmek sıradan bir gelişme sayılabilir mi? Göktürk uydusu üzerinden başlatılan öğrenci eylemleri örneğinde olduğu gibi, bir anda gündemi saran olaylar masum sayılabilir mi? Yoksa Ankara’ya bölgede çelme takmak isteyen birtakım güçlerin devrede olduğunu düşünebilir miyiz?
Yukarıda alıntıladığım satırları bir kez daha okuyalım. Bölgede ciddi bir güç olarak yükselen bir Türkiye’den bahsediliyor. Ankara’nın olmadığı bir dengenin kurulamayacağı ifade ediliyor.
Bizse hangi gelişmelerin girdabında savruluyoruz.
Bölgeden gelen seslerin özeti şu: Daha hızlı karar alabilen, bunun için siyasal sistemini hızla değiştirmesi gereken, iç dengeleri sağlam bir Türkiye.
Bu ses her geçen gün Irak’tan, Suriye’den ve bölgeden daha fazla yükselecek.
Umarım duyabileceğimiz kadar gözümüz, gönlümüz ve zihnimiz açık olur.